February 17, 2025, 12:31:32 pm
Welcome,
Guest
. Please
login
or
register
.
1 Hour
1 Day
Forever
Login with username, password and session length
Home
Help
Gallery
Staff List
Login
Register
TÜRK ÜLKÜSÜ
Serbest Forum
>
Forum
>
Türkçe Forum
>
Tartışmalar, yorumlar
>
TÜRK ÜLKÜSÜ
Pages:
1
[
2
]
3
4
Go Down
« previous
next »
Print
Author
Topic: TÜRK ÜLKÜSÜ (Read 4263 times)
OTTOMAN
Hero Member
Karma: +0/-1
Posts: 978
Re: TÜRK ÜLKÜSÜ
«
Reply #15
on:
September 19, 2010, 01:45:07 pm »
Osmanlı padişahları hakkında bilgi sahibi olmamız gerektiğini de anlatır ve tarihte yaptıkları işlere, kişiliklerine kısaca değinir:
Osman Gazi
: 1284te 70 kişiyle İnegöl zaptına giderken Rumların pususuna uğradı, fakat bozulmadı. Bütün hayatında adaleti ve iyi tedbiriyle Anadolu tımarlılarını çevresine topladı. Düşmanlarından pek çok ganimet aldı fakat öldüğü zaman hiçbir şeyi çıkmadı.
Report Spam
Logged
OTTOMAN
Hero Member
Karma: +0/-1
Posts: 978
Re: TÜRK ÜLKÜSÜ
«
Reply #16
on:
September 19, 2010, 01:46:52 pm »
Orhan Gazi:
Daha babasının son yıllarında bilfiil devletin başına geçmişti.
Gazi Murat:
Anadolu Türk birliği için bir adım daha atarak Ankarayı kendi ülkesine ekledi.
Yıldırım Bayazıd:
Ortaçağın bu büyük adamı, Kosovanın kazanılmasındaki en büyük sebeplerden biriydi.
İkinci Murat:
İstanbulu kuşattı. Aksak Temürle yapılan çarpışmadan sonra bozulmuş olan Anadolu Türk birliğini kısmen yeniden kurdu.
Fatih:
Onun hakkında ben ne yazayım? O kendi kendisini tarihe yazmış zaten.
Yavuz
: 1514teki Çaldıran ve 1516daki Merci Dabık meydan savaşlarını kazanan ve çelik gibi iradesiyle devleti bölünmek tehlikesinden kurtaran Yavuz, belki de Türkiye tarihinin Alp Aslan la birlikte en büyük şahsiyetidir.
İkinci Selim:
Hiçbir savaşa gitmedi. Şair ve ayyaştı. Anası Rus olduğu için bizde sevilmeyen bu hükümdarın büyük bir tarafı yoktu.
Üçüncü Murat
: Devlet işlerine pek karışmazdı.
Üçüncü Mehmet:
Babası ve dedesi gibi rehavetli değildi. Kusuru anasını devlet ilerine karıştırmasıydı.
Birinci Ahmet:
Şairdi. Çok dindar ve merhametliydi. 27 yaşında ölmüştür.
Birinci Mustafa
: Hastaydı. Bir hastadan normal bir insandan beklenen şeyler istenemez.
Genç Osman:
Eski Osmanlı padişahları gibi büyük yaratılışta bir kahramandı.
Dördüncü Murat:
Yavuzun küçük bir kopyasıdır. 14 yaşında padişah olmuştur.
Sultan İbrahim:
Çok hamiyetli, yurtsever, sessiz bir insandı.
Report Spam
Logged
OTTOMAN
Hero Member
Karma: +0/-1
Posts: 978
Re: TÜRK ÜLKÜSÜ
«
Reply #17
on:
September 19, 2010, 01:48:27 pm »
İkinci Mustafa:
32 yaşında padişah olmuştur. Atalarının meziyetlerine sahipti. Üç defa sefere çıkıp, ikisini kazanmıştır.
Üçüncü Ahmet
: Sefere çıkmadı. Fakat onun zamanı edebi ve ilmi bir kalkınma çağıdır.
Birinci Mahmut: Doğru görüşlülüğü ile devletin şanını yükseltenlerdendir.
Üçüncü Osman:
İhtiyarken padişahlığa çıkmış ve 3 yıl kalmıştır. Parlak bir şahsiyet değildi.
Üçüncü Mustafa:
Frederikin meziyetlerini anlamış ve onunla ittifaka çalışmış uyanık bir padişahtı.
Birinci Abdülhamit:
50 yaşında padişah olmuştu. Hayatı ve hareketleri hele ölümü gafil olmadığını gösteriyor.
Üçüncü Selim:
Ona kimse gafil diyemez. Büyük ve çok merhametli bir padişahtı.
Dördüncü Mustafa:
Bir yıl kadar sultanlık ettiği için bir ehemmiyeti yoktur.
Abdülmecit:
Gafil ve biçare değildi. Birçok mektepler onun çağında açıldı.
Sultan Aziz:
Zamanında devlet, Avrupanın büyük devletlerindendi.
Beşinci Murat:
Sinirleri zayıftı. Tahtta pek az kaldı.
İkinci Abdülhamit:
Şimdiye kadar boyuna söylendiği ve yazıldığı gibi kötü bir hükümdar değil, aksine büyük ve dahi bir imparatordu.
Beşinci Mehmet:
Çok iyi kalpli, babacan, iyi huylu vatansever bir hükümdardı.
Altıncı Mehmet:
Osmanlı padişahlarının en talihsizidir. Bu yüzden kendisine hain damgası vurulmuştur. Fakat hain değil bütün Osmanlı padişahları gibi vatanperverdir.
Report Spam
Logged
OTTOMAN
Hero Member
Karma: +0/-1
Posts: 978
Re: TÜRK ÜLKÜSÜ
«
Reply #18
on:
September 19, 2010, 01:49:01 pm »
Kısaca özelliklerine değindiği padişahlardan sonra tarihimizi öğrenmemizin ne kadar önemli olduğundan bahseder : Şimdi istikrarlı bir zamandayız. Artık tarihimizi nasıl mütalaa edeceğimizi de öğrenmeli, bu işi yoluna koymalıyız. Milletimizin tarihinin nereden başladığını, devletimizin kurulduğu yılı, büyük bayram günlerini tespit etmeliyiz.
Mazinin değerlerine saygı İşte milliyetçiliğin ve ahlakın baş şartlarından biri! Nekadar inkılâpçı olsak yine geçmişe bağlıyız. Çünkü: Kökü mazide olan atiyiz
Report Spam
Logged
OTTOMAN
Hero Member
Karma: +0/-1
Posts: 978
Re: TÜRK ÜLKÜSÜ
«
Reply #19
on:
September 19, 2010, 01:49:44 pm »
IŞIK
Korku ve şaşkınlık içinde yaşayan ilk insanın biricik dostu ışıktı. Çünkü onun sayesinde yiyeceğini bulabiliyor, onun yardımıyla düşmanlarından kurtuluyordu.
Peki, ışığın bizim için başka bir önemi de var mıydı? Işık öğesini destanlarımızda da görüyoruz. Atsız a göre:
Türk destanlarındaki kurt ve Işık , Tanrının Türkleri yükseltmek için gönderdiği vasıtalardır.
Ve ekler:
Bugün yine gökten inecek bir ışığa ihtiyacımız vardır. Artık destan çağı geçmiştir. Artık gökten mucizeli ışık inmez. Bugünün mucizeli ışığını gökten değil, kitap ve dergilerin satırlarından beklemek lazımdır
Bahsettiği ışık, ilmin fennin ve Türk ırkını ileriye götürecek gücün ışığıdır ki bu ışığa zaten sahibizdir, sadece ortaya çıkarılması lazımdır. Daha gerçekçi olarak, yarını planlayıp yarına yatırım yaparak bizim olan bu ışığın hiç sönmemesini sağlayabiliriz.
Report Spam
Logged
OTTOMAN
Hero Member
Karma: +0/-1
Posts: 978
Re: TÜRK ÜLKÜSÜ
«
Reply #20
on:
September 19, 2010, 01:50:29 pm »
BÜYÜK ADAM
Büyük adam kime derler? Kahramanlara mı?
Veya Atsızın dediği gibi: Kahraman vatandaşlar a mı?
Atsız a göre, bir adama büyük adam demenin bazı şartları vardır ve onlar şunlardır:
1- İyi niyet sahibi olmalıdır.
2- Her devirde fazilet ve meziyet diye tanınan vasıfları olmalıdır.
3- Hususi hayatında da yüksek ve temiz olan adamdır.
4- Mevkii için milleti feda eden değil, bilakis gerektiği zaman millet uğrunda mevkiini hatta hayatını verebilen adamdır.
5- Hakikatleri görebilen, acı hakikatlere cesaretle bakabilen, haksızlık bilmeyen adamdır.
6- Sözü ile işi arasında tezat bulunmayan, riya ve hileden payı bulunmayan adamdır.
7- Büyüklüğün şartlarından biri de zekadır.
8- Adam seçmesini , her işin ehlini bulmasını bilen adam büyük adamdır.
9- Büyük adam olmak için ailevi şartlar da vardır. Her aileden büyük adam yetişmez.
10- Büyük adam şeref hususunda çok titizdir.
11- Büyük adam sorumluluktan kaçmaz.
Velhasıl büyük adam pek seyrek yetişir. Bir millet için büyük adam yetiştirmek ne kadar büyük bir bahtiyarlıksa, yetiştirmemek de o kadar büyük bir felakettir. Bundan daha büyük ve korkunç olan felaket ise alelade adamları büyük sanacak kadar gafilleşmektir.
Report Spam
Logged
OTTOMAN
Hero Member
Karma: +0/-1
Posts: 978
Re: TÜRK ÜLKÜSÜ
«
Reply #21
on:
September 19, 2010, 01:51:03 pm »
TARİH ŞUURU
Tarihi bilmenin önemine bir kez daha değinen Atsız a göre; Tarih şuuru, milletlerin hafızasıdır.
Geçmişinde olan biteni bilip farkında olan bir birey geleceğini de az çok tasavvur edebilir ve bu yönde hazırlıklı olabilir. Bir bakıma geleceğini şekillendirebilir
Tarih şuuru, milletlerin hareket hatlarını tayine yarayan bir milli savunma silahıdır. Hangi milletten düşmanlık gelmiştir? Hangi rejim faydalı veya tehlikelidir? Ne türlü şahıslar iyilik ve kötülük edebilir? Hangi hal ve şartlarda millet zarara girebilir?
İşte bütün bunların cevabını tarih şuuru verir diyen Atsız, bu şuuru edindirme yolunda yine eğiticilere ve anne babalara büyük görev düştüğünü beliritir.
Report Spam
Logged
OTTOMAN
Hero Member
Karma: +0/-1
Posts: 978
Re: TÜRK ÜLKÜSÜ
«
Reply #22
on:
September 19, 2010, 01:51:38 pm »
PROPAGANDA
Propaganda kelimesinin sözlük anlamı: Bir fikri yaymak için yapılan iştir. Kendi düşüncesini başkalarına benimsetmek için de propaganda yapılabilir. Bu sebeple diyebiliriz ki: her türlü konuda propaganda yapılabilir.
Atsız: Dünyadaki en masum fikirlerden tutun da en şeytani akidelere kadar bütün mezhep ve mesleklerin yayılması için propaganda şarttır.
Propaganda o kadar tesirlidir ki; bazen kötü ve zararlı olan fikirleri de doğru ve iyiymiş gibi gösterebilir. Atsız, gençleri böyle bir tehlikeden korumak gerektiğini belirtiyor. Hem anne babalara hem de öğretmenlere büyük görev düştüğünü söylüyor.
Propagandanın bu kadar müessir olduğu anlaşıldıktan sonra gayrı meşru, kanunlara karşı, hatta milletin varlığına karşı bile neler yapılabileceği akla gelir. Propaganda bin bir türlü şekilde, bin bir türlü vasıta ile yapılabilir. Mesela Türkiyede Komünizm ve Moskofluk lehinde propaganda mı yapılacak? İlk önce Rus romanları tercüme ettirilir. Ucuz fiyatla satışa çıkarılır. Bu romanların muharrirleri için methiyeler yazılıp göklere çıkarılır. Onların ölüm veya doğum yıllarında törenler, ayinler, jübileler yapılır. Yazıcılara karşı bir sevgi yaratıldıktan sonra da tabii, sıra yazıcının mensup olduğu millete gelir ve bu böylece gider
Memleketimiz propagandaya değer vermesi bakımından olduğu kadar, menfi propagandaları sezip önlemek yönünden de öteki memleketlerden çok geridir. Bununla beraber propagandanın değerini anlamış ve zayıf da olsa propagandaya girişmiş bulunuyoruz. Fakat hayırlı maksatlarla yapılan propagandanın yanında, kötü niyet ve ham hayallerini olgunlaştırmak isteyenlerin propagandasına daha çok hız verildiği, hatta bu nevi propagandanın bugün bile hızını hala alamadığı, bazı acı hakikatlerle kendisini gösteriyor. Bilgisiz insanlar arasında daha çok başarı gösterdiği birçok örneklerle sabit olmuş olan kızıl propaganda bizim yurdumuzda kendisine bu son günlerde büsbütün başka bir saha ayırmış bulunuyor.
Ve ekliyor; Bizim elimizden yalnız ikaz geliyor. Türk ana babaları, eğer milliyetçi iseler, eğer Türk kalmak ve çocuklarını da Türk yetiştirmek istiyorlarsa uyanık bulunmalıdırlar. . Hem de çok uyanık
Özellikle çocuklara anlatılan hikaye ve masallarda içeriğin ne olduğuna dikkat edilmesi gerektiğini, genç bünyelerin kafasına sokulmak istenen şeylerin onları zehirleyebileceğinin üzerinde durur. Çünkü çocuklar küçüklükten itibaren ne öğrenirlerse onunla yetişirler ve bu da ileride ciddi sorunlar oluşturabilir. Vatanına hıyanet edenler de; çocukluklarında beyinleri zehirli tesirlere açık kalmış olan işte bu çocuklardan çıkar.
Report Spam
Logged
OTTOMAN
Hero Member
Karma: +0/-1
Posts: 978
Re: TÜRK ÜLKÜSÜ
«
Reply #23
on:
September 19, 2010, 01:52:15 pm »
UNUTMAYACAĞIZ
Hayır! Rumeliyi unutmayacağız Hiçbir yeri unutmayacağız Turgut Reisin mezarı olan Trablusu, kahraman Türk kadınlarına ve kızlarına mezar olan Rodosu unutmayacağız Azerbaycanı, Kırımı, Türkistanı, Kafkasyayı, Altayları Uralları, Edilleri de unutmayacağız diyen Atsız;
Hakikatleri olduğu gibi görelim: Milli ülküler taarruzidir Başka milletlerle dostluk yapacağız diye millet uyuşturulamaz. Dostluklar milletlerden ziyade Dışişleri Bakanları arasındadır. Bulgar Hariciye Nazırı bizim dostumuzdur. Fakat Bulgar Maarif Nazırı en büyük düşmanımızdır. Onun için Bulgar okullarında çocuklara Türk düşmanlığı aşılanır.
Biz askerlerimize bile barış türküleri söyletirken Bulgarlar Çarigrad marşını okuyor, Moskova radyosu Cumhurbaşkanına ve Türk hükümetine hakaret savuruyor hatta dostumuz Yunanlılar aleyhimizde propaganda kartpostalları neşrediyorlardı.
Milli ülküyü dış politikaya uydurmak gafleti bu milleti yıllarca ülküsüz bıraktı. Millet nereye gideceğini bilemedi. Ülküsüz bırakıldığı için de birçokları komünizmi ülkü diye benimsediler.
Fabrika kurmak, bataklık kurutmak, okul açmak Bunlar bir millet için ülkü olamaz. Bunlar bir şahsın hava alması, su içmesi, yemek yemesi gibidir. Ülkü ise bir milletin muharrik düşüncesi, uğrunda kan dökeceği fikridir. Milletler için en büyük ülkü: büyüklük düşüncesidir. Bunun da baş prensibi tarihi miraslara hak iddia etmektir. Rumeliyi unutalım demek, küçülelim, küçüklüğü kabul edelim, uyuşuklaşalım, miskinleşelim demektir diyerek döneminde yaşanan siyasi politik durumlara da değinir.
Report Spam
Logged
OTTOMAN
Hero Member
Karma: +0/-1
Posts: 978
Re: TÜRK ÜLKÜSÜ
«
Reply #24
on:
September 19, 2010, 01:52:54 pm »
SAVAŞ ALEYHTARLIĞI
Savaş dendiğinde gözümüzün önüne yıkım, acı, üzüntü ve yoksulluk tabloları gelir. Dünya var olduğundan beri savaş kavramı var olmaya başlamış, devam etmiş ve devam da edecektir. İster psikolojik, ister biyolojik, ister soğuk ister sıcak savaş olsun; var olması için insanlığın varlığı yeterlidir.
Atsız, savaş kavramına farklı bir pencereden bakar:
Savaş için mutlak olarak iyidir yahut kötüdür diye bir hüküm yürütülemez. Milletin kuvveti iyi hesaplanmadan, millet savaşa hazırlanmadan girişilen, mağlubiyetle biten savaşlar kötüdür. Fakat yabancıların elinde tutsak yaşayan urukdaşları kurtarmak, milleti daha zengin ve güçlü hale getirmek, bir ülküyü veya bir dini yaymak için girişilen savaşlar, zaferle biten savaşlar şüphesiz iyidir. Tarihte savaşsız büyümüş bir millet gösterilemez. Büyük devletler ve büyük medeniyetler daima savaşlardan sonra kurulur.
Buradaki görüşünden yola çıkarak diyebiliriz ki: büyümek için savaş olmalıdır. Kendi fikirlerimizi başka fikirlere uyduramadığımızda ortaya çıkan çok doğal bir sonuçtur savaş
Ama savaş dürüst yapılmalıdır, gizli amaçlar gütmemeli, belden aşağı saldırmamalıdır.
İlim kılığına bürünerek yapılan savaş aleyhtarlığını her gün görüyoruz. İştahlı milletlerin yanı başında yaşayan 18 milyon nüfuslu Türkiye, varlığını korumak için savaşa ruh ve beden bakımından daima hazır bulunmaya mecburdur. Pek kuvvetli ve yırtıcı olan aslan ve kaplan, kendilerinin dörtte biri kadar olan parsa saldıramaz çünkü pars dövüşkendir ve dövüşte müdafaa nedir bilmez, daima saldırır. Biz yalnız bize saldırılırsa harp ederiz düşüncesi de yanlıştır. Çünkü bu düşünce Bir milleti pasif kalmaya mahkûm eder. Pasif yaşayanlar taarruz kabiliyetinden mahrumdur. Taarruz kabiliyeti ise müdafaa için dahi lazımdır. Çünkü en iyi müdafaa taarruzdur. Atsız böylelikle savaş aleyhtarlığının da sınırlarını çizer.
Report Spam
Logged
OTTOMAN
Hero Member
Karma: +0/-1
Posts: 978
Re: TÜRK ÜLKÜSÜ
«
Reply #25
on:
September 19, 2010, 01:53:37 pm »
YABANCI BAYRAKLAR ALTINDA ÖLENLERE AĞIT
Kitabın bu bölümü ve sonrası Atsız için bir hitabet bölümü olmuştur. Bu bölümde dünyanın dört bir yanında Türk olarak, gönüllerinde Türk olmanın kıvancıyla ölenlere seslenir.
Ey istemedikleri saflarda gönülsüz olarak çarpışıp kan döken uzaktaki kardeşler! Irkınızın kan ve şan türesine uyarak, en yaman kuvvetler karşısında sizin son fişek ve son ata kadar çarpıştığınızı gazetelerden okuduğum zaman kara bahtınızın korkunçluğu karşısında içim sızladı. Tarihin bu sert kasırgası içinde siz yabancı bayraklar altında, yabancı ülküler uğruna değil, bizimle aynı safta, ay-yıldızlı al bayrağın gölgesi altında büyük ülkü uğruna çarpışmalıydınız.
Türk olup da başka devletlerin vatandaşları olanlara seslenen Atsız, muhakkak ki her Türkün aynı bayrak altında toplanması ülküsünün gerçekleşmesini diliyordu.
Ey yabancı bayraklar altında ölenler! Belirsiz mezarlarınıza kimse selam durmayacak. Belki hiçbir şair sizin için yanan bir yazı yazmayacak. Varsın sizi hiçbir dudak anmasın. İsterse size hiçbir mısra yanmasın. Ruhlarınız Tanrı Dağına varınca, efsanelere karışmış atamız Alp Er Tunga, başınıza kahramanlık tacını eliyle giydirecek
Ey son fişek ve son ata kadar vuruşan uzak kardeşler! Dünyada hiçbir kahramanlık boşuna değildir. Sizin yok yere akmış gibi görünen kanlarınızdan da yarın yeni şafaklar doğacaktır. Bu kan ırmakları dalgın yığınları uyaracak, dağınık obalarda birleşme duygusu dalgalanarak yüz binlerce kardeşi bir ülküye, Kızılelmaya doğru koşturacaktır.
Son fişeğe ve son ata kadar!. .
Sizin için yabancıların söylediği bu sözlerden güzel beğenme nişanesi olur mu? Tarihinizden, ırkınızdan, kanınızdan aldığınız hızla siz böyle yapmaya zaten mecburdunuz. Tanrı bizden yüz çevirip de ırkımızın kökü yeryüzünden kazınsa bile, kocamış tarih bizim için : Bittiler, fakat dönmediler diyecektir. Siz son fişek ve son ata kadar dövüşmekle, yok olmayacağınızın senedini yazıyorsunuz.
Çanakkalede kardeşleriniz çarpışırken gönülleriniz hangi duygu ile çarptı ve elleriniz Tanrıya nasıl kalktıysa, bugün de bizim gönüllerimiz sizin için aynı duygularla çarpıyor.
Dövüşün! Son fişeğe, son damla kana kadar savaşın! İstemediğiniz yabancı saflarda ölün! Zarar yok Bu ayrılıklardan yarının büyük birliği doğacaktır Birleşeceğiz ve Tanrı Dağının eteklerinde kımız içerek sizin ve bizim bir olan atalarımız için Tanrıya yakaracağız
Bu dizelerden de anlaşıldığı üzere Atsız için en eski Türklerden günümüze dek tüm Türkler ırkdaştır ve farklı coğrafyalara yayılmış olsalar dahi özleri ve geldikleri yer bellidir. Kızılelmada olduğu gibi: bir gün gelecek, dünya üzerindeki her Türk aynı sınırlar içinde aynı bayrağın altında mutlu ve muzaffer yaşayacaktır. Burada özlenen: yeniden bir imparatorluk kurmak değil, Türk gücünü birleştirmektir. Çünkü insanlar zaten doğaları gereği bir arada yaşarlar ve aynı ırktan gelenler birbirlerinden fazla uzak duramazlar, elbet bir araya gelirler.
Report Spam
Logged
OTTOMAN
Hero Member
Karma: +0/-1
Posts: 978
Re: TÜRK ÜLKÜSÜ
«
Reply #26
on:
September 19, 2010, 01:54:30 pm »
VEDA
Genç Türkçülere seslenen Atsız: Bugünkü şartlar içinde Türkçülerin yapacağı hareketlerin başında hepsinin kendi meslek alanında çalışarak yükselmesi gelir der.
Çok eleştiri aldığı ırkçılık meselesi üzerine de bu bölümde açıklık getirir:
Türkçülük bütün Türklerin tek devlet halinde birleşerek her bakımdan bütün milletlerden ileri ve üstün olması ülküsüdür.
Bunun değişmez iki ana unsuru vardır: Irkçılık, Turancılık.
Irkçılık ilk önce bir milli savunma vasıtasıdır. Türkelindeki azınlıkların kendi aralarında gizlice yürüttükleri ırk şuuruna karşı bir korunma tedbiridir. Türkiyedeki Selanik dönmeleri Türkleşmemek için asırlardır gizli tedbirler alırken, hiçbir kültürü ve mazisi olmayan birtakım küçük millet ve cemaatler Soyadı Kanununun sarahatine rağmen, kendi soyadlarına kadar saklayıp ırkçılık yaparken, Yahudiler İsrailin hakiki vatanları olduğunu türlü şekillerde ispat ederken Türkler de hiç şüphesiz devletin hakiki sahibi olarak bazı tedbirler almakta haklıdır.
Irkçılık aynı zamanda bir hıfzıssıhha meselesidir. Karışmak daima üstün tarafın aleyhine olduğundan üstün bir ırk olan Türk ırkı, aşağı ırklarla karıştığı zaman, ortaya çıkan melezlerde Türkün bazı üstün vasıfları kaybolmakta, aşağı ırkın iptidai vasıflarından bazıları onun yerini tutmaktadır. Birer müspet ilim olan antropoloji ve rasyolojinin ortaya koyduğu bu hakikatlerden siyasi düşüncelerle vazgeçemeyiz. İlim ve hakikat siyasetin oyuncağı olamaz diyerek aslında ırkçılık yapmadığını, kendisinin savunduğu görüşleri zaten bilimin de onayladığını söyleyip, tezini sağlam temellere oturtmaya çalışmaktadır.
Irkçılık en nihayet bir tarihi şuur meselesidir. En eski Türk devletlerinden başlayarak kısa ömürlü cumhuriyet devrinin sonuna kadar gördüğümüz binlerce örnek, devlette mühim mevkilere geçirilen yabancı kanlıların ihanetlerini göstermektedir.
Bütün bunlara bakarak Türkçüler, ırkçılığı değişmez bir prensip olarak kabul etmişlerdir. Fakat bu ırkçılık, ırkçılığın ne olduğunu bilmeyen veya bilmemezlikten gelenlerin ileriye sürdüğü gibi insanları ölçüden ve laboratuar muayenelerinden geçirerek hangi milliyete mensup olduklarını tayin manasına gelmez. Hemen hemen her ırk başka ırklarla karışmıştır. Bundan bir şey çıkmaz. Çünkü tabiat bir müddet sonra melezliği tasfiye eder. Fakat bir ırk mütemadiyen başka ırklarla karışmakta devam ederse bir zaman sonra, bir daha düzelmemek üzere bozulur.
Irkçılık tehlikelidir diye bağıranlar dünyadan haberi olmayan birtakım zavallılardır. Dünyanın her yerinde hatta ırkçılık düşmanlığını kısmen bizim gafillere aşılayan İngiltere Ve Amerikada bile mükemmel birer ırkçılık vardır sözleriyle ırkçılığın kötü olduğunu savunanlara dünyadan örnekler verir.
Atsız ırkçılık konusu üzerine o denli çok görüş bildirmiştir ki, görüşlerini sorularla da desteklemek ihtiyacı duymuştur:
Irkçılığın aleyhinde bulunanlara şunu sormalı:
Kendinizi Çingene ile bir tutar mısınız? Bir Çingene ile evlenir misiniz? Çingene bir gelin veya damat kabul eder misiniz?
Evet derlerse mesele yok. Hayır derlerse ırk tefriki yapıyorlar demektir. Onların yalnız Çingenelere karşı yaptığı bu ayırmayı biz başkalarına karşı da yapıyoruz.
Irkçılığı bir de örf ve ananelerimiz üzerinden değerlendirir:
Irkçılık, Anadolu Türklerinin içinde örf olarak yaşamaktadır. Köy ve kasabalarda kaç yıl hatta asır önce oraya gelmiş olan bir yabancının bugünkü ailesi hala yabancı sayılmaktadır. Tamamıyla Türkleşen, Türkçeden başka dil bilmeyen ve kendisini başka bir millete mensup saymayan bu türlü insanlara yabancı gözüyle bakmak Anadolu Türklerindeki kuvvetli şuuru gösterir. Demokrasinin bir çoğunluk arzularının tahakkuku sistemi olduğu unutulmamalıdır.
Kısaca Turancılık fikrine de değinen Atsız, Turancılık bütün Türklerin birleşmesi düşüncesidir der.
Sebebi her ne olursa olsun başka milletlerin hâkimiyeti altına düşmüş olan bu Türkleri bir tek devlet halinde toparlamak düşüncesi kadar haklı ve makul ne olabilir? Dünyadaki bütün milletler, yabancı hâkimiyeti altında kalmış olan millettaşlarını kurtarmak gayesini güderken Türkler neden aynı dileğin arkasında koşmasın? Yaratılıştan devlet kurucu olan Türkler için bu kadar büyük bir devleti kurup yaşatmak hayal değildir. Tren, otomobil, uçak, telgraf, telefon ve radyonun olmadığı zamanlarda bile Türkler büyük devletler kurup asırlarca yaşatmışlardır.
Bütün Türkleri kurtarmak milli hakkımızdır. Milli hakkımız olmasa bile bize karşı duyulan bu büyük sevgiden sonra insani vazifemiz haline gelmiştir. Milletleri büyüten şeyler milli ve insani asil hareketleridir. Zulüm altında inleyen tutsak Türkleri kurtarmak için yapılacak fedakârlıktaki ihtişam o kadar parlaktır ki bu parlaklık, Türklüğün ölmezliğinin senetlerinden biri olacaktır.
Atsızın en büyük hayali ve isteğini anlamamız yönünde bize ışık tutan bu dizelerin ardından, yazının sonunda Türkçülere hitap etmeyi unutmaz:
Türkçüler! Sıkı saflar halinde birleşerek ve başka her düşünceyi geride bırakarak ateş yağmuru altında döküle döküle fakat bir an durmadan Moskof a karşı Köprüköy taarruzunu yapan Türk alayı gibi ülküye doğru ilerleyiniz! Bu ilerleme sırasında düşenlere bakmak için bile bir an kaybetmeyiniz! Onları mukadderata, tarihin şeref yaprağına ve Tanrıya bırakarak yürümekte devam ediniz ve en büyük kahramanlığı yapsanız bile en küçük karşılığını beklemeyiniz!
Tanrı Türkü korusun!.
Report Spam
Logged
OTTOMAN
Hero Member
Karma: +0/-1
Posts: 978
Re: TÜRK ÜLKÜSÜ
«
Reply #27
on:
September 19, 2010, 01:55:07 pm »
ABDÜLHAMİT HAN ( = GÖK SULTAN )
Osmanlı padişahlarından bahsettiğimiz bölümde de adından bahsettiğimiz İkinci Abdülhamit için Atsız, ayrı bir makale kaleme almıştır. Ona göre:
Cemiyetin en büyük haksızlığına uğramış tarihi şahsiyetlerden biri İkinci Abdülhamittir. Kendisinden önceki devirlerin ağır yükünü omuzlarında taşıyan, en güvenebileceği adamların ihanetine uğrayan ve dağılmak üzere olan içi dışı düşman dolu bir imparatorluğu 33 yıl sırf zekâ ve hamiyeti ile ayakta tutan bu büyük padişah katil zanlı kızıl sultan cahil korkak olarak tanıtılmış, daima aleyhinde işleyen bu propagandanın tesiriyle de böyle tanınmış talihsiz bir insandır
Abdülhamite boş yere haksızlık edildiğini söyleyen Atsız, daha ilkokul sıralarından körpe dimağlara Sultan Hamit düşmanlığının aşılandığından yakınır. Sultan Hamiti iyi anlamak için tahta çıktığı zamanın iyi bilinmesi gerektiğinin altını çizer. Devletin durumu zaten kötü iken başa geçmenin büyük bir cesaret örneği olmasının, varlığını devam ettirmek için verilecek savaşların sonuçlarına peşinen katlanmanın önemini vurgular.
Sultan Hamitin ne yaparsa yapsın, yaparken: vezirlerinden, paşalardan hemen hiç kimseye güvenmemekte ne kadar haklı olduğunu zaman göstermiş, o koca vezirler hiç sıkılmadan yabancı elçiliklere, konsolosluklara sığınmışlardır.
Çok iffetli ve dindar bir adam olduğu için asla kan dökmemiştir. Memleketi doğudan tehdit eden Moskof emperyalizmi ile batıdan tehdit eden Avrupa emperyalizmi ve onun mümessili İngiltereye karşı devleti savunan Sultan Hamit, ayrıca azınlıklar ve gafil hürriyetçilerle de uğraşmaya mecbur olmuş, güneyden gelen Siyonizme göğüs germiştir.
Atsız için İkinci Abdülhamitin ne denli önemli bir şahsiyet olduğunu da bu satırlardan anlamış oluyoruz. Yazdığı makaleyi:
Ne diyelim? Durağı cennet olsun ve Tanrı bizi hürriyet sarhoşluğundan korusun! diyerek bitirir.
Report Spam
Logged
OTTOMAN
Hero Member
Karma: +0/-1
Posts: 978
Re: TÜRK ÜLKÜSÜ
«
Reply #28
on:
September 19, 2010, 01:55:48 pm »
YAŞAYAN TÜRKÇÜLERE AĞIT
Bir mahşere binlerce kader tutsağı gelmiş.
Titrek ve metin cümle adımlar ona doğru
Gitmekte bütün kafile, meçhule yönelmiş,
Nerden gelerek hangi karanlık sona doğru?
Her şey kopuyor istemeden kendi yerinden;
Milyonla asır geçse de arzın üzerinden
Bir kere giden bir daha ses vermeyecektir.
Meçhul kaderin çizdiği yoldan gideceksin;
Bilmem ki bu meçhulleri hep Tanrı mı yazmış?
Öyleyse bırak, ruh bütün işkenceyi çeksin,
Bin bir kere ölmeksizin insan yaşayamazmış.
KAYNAKLAR
* ÜLKÜ ve TÜRKÇÜLÜK, Cafer Seydahmet / Su Yayınları, İstanbul 977
* ÜLKÜ ve ÜLKÜCÜLÜK ŞUURU, Adnan Büyükbaş / Bizim Gençlik Yayınları 1922
*ATSIZ ve TÜRK ÜLKÜSÜ, Cengiz Mete / Baysan Yayınları 1990
*TÜRK EDEBİYATI ÜZERİNDE ARAŞTIRMALAR, Mehmet Kaplan / Dergah Yay. 1979
*OSMANLICA TÜRKÇE ANSİKLOPEDİK LUGAT, Ferit Devellioğlu / Aydın Kitapevi 1970
Report Spam
Logged
Analizator
Sr. Member
Karma: +1/-0
Posts: 262
Re: TÜRK ÜLKÜSÜ
«
Reply #29
on:
October 20, 2010, 01:42:09 am »
Türk Halkları Kongresi Gagavuzyerinde Yapıldı
Gagavuzyerinin başkenti Komratta açılışı yapılan Türk
Halkları Kongresi, Kongazda devam etti, Kıpçakta sona erdi
Dünyanın birçok bölgesinde azınlık durumunda olan
Türklerin bir kısmı dillerini kaybetme tehlikesiyle karşı
karşıyadır. Çünkü tarihte olduğu gibi bugün de çeşitli
baskılarla asimilasyona uğratılmak istenmektedirler. Bu
çilelerin sona ermesi ve dünyada geniş bir coğrafyaya yayılmış
olan ve azınlık olarak yaşayan Türklerin kendi
benliklerini korumaları ve bulundukları yerlerde özgürce
yaşamaları, dünyadaki Türklerin birleşmelerine ve ortak
eylem yapma erklerine bağlıdır. Bu nedenle bütün dünya
Türkleri bir an önce birleşerek güçlü olmak zorundadır.
Artık birlik ve beraberlik zamanıdır.
Türk Halkları Kongresinin delegeleri, Gagavuz
yeri Kıpçakta buluştular.
Yola çıktığım Bulgaristan'dan, karayolu ile Romanya
toprakları üzerinden Moldovaya geçtim. Sınırda Oleg
kardeşimiz bizi bekliyormuş. Birlikte yola koyulduk ve
Beni Primariyanın sekreteri (Belediye Başkanı Sekreteri)
Svetlana Hanım karşıladı ve eşyalarımı alarak
kendi arabasına koydu. Birlikte babasının evine
gittik. Orada bir yemek hazırlamışlardı. Ben de
oruçlu olduğum için yemek yiyemeyeceğimi söyledim,
hiç itiraz etmediler. Zaten bizim Ramazan
ayında olduğumuzu ve oruç tuttuğumuzu biliyorlardı.
Oradan Primariyaya (Belediyeye) gittik orada
yeni seçilen başkan ve çalışanlarla tanıştık. Bana Belediye
Başkanı Sn.İvan Nikolaeviç odasını verdi,
İşte telefon, işte internet burası senin dedi. Hemen
Moldavaya gelen diğer arkadaşları aramaya ve irtibat
kurmaya başladım. İlk gün on arkadaş ile haberleşmeyi
başardım ve gelmelerine sevindim. Akşam
oradan Svetlana Hanımla birlikte evine gittik. Evlerinde
beni kocası Panteley (Manerka) ve oğlu Artöm
çok sıcak karşıladılar, daha sonra öğrendim kızları
da varmış Alöna isminde... 16 yaşındaki Alöna sağ
olsun bana çok hizmet etti. Bana kalacağım odayı
gösterdiler, (burası Alönanın yani kızlarınınmış)
bu oda artık senin dediler. Arkadaşlardan önce
geldiğim için köyde gezme fırsatı da buldum. Burada
sokaklarda gezerken yanımda getirdiğim bazı
hediyeleri ay yıldızlı balonları, oyuncak at, kedi ve
köpekleri çocuklara dağıttım. Ayrıca Sn.Sakin
ÖNER hocamızın verdiği Atatürk rozetlerini de burada
dağıttım. Bu rozetleri çok sevdiler. Sokaklarda
gezerken dikkatimi çeken en önemli şey küçük çocukların
kendi aralarında sadece Gagavuz Türkçesi
konuşmalarıydı. Ben özellikle Kıpçakta şunu gördüm;
Kıpçak Köyünün geleceği gerçekten parlak.
Bu arada, Kıpçak Köyünün tamamı Bulgaristandan
gelmiş...
Evlerde ise hizmet gerçekten mükemmeldi, yani
ailelerin birer parçasıydık. Kıpçak Belediye Başkanı
Sn.İvan Nikolaeviç beni Komratın kurtuluş
günü kutlamalarına götürdü. 21.08.2010 tarihinde
Kıpçak Belediyesinin önünden Gagauz özerk bölgesinin
Başkenti Komrat şehrine doğru Belediye
Başkanı Nikoleviç ve hanımı ile birlikte yola çıktık.
Komrat şehrine ulaştığımızda Komratın kurtuluşu
için toplanmış kalabalığın içine karıştık. Kıpçak Belediye
Başkanı Sn.İvan Nikolaeviçi tanıyanlar alıp
bizleri ön sıralara oturttular. Komrat şehrinin kurulusunun
221.yılı kutlamalarında açılış 4 dilde (Moldova,
Gagavuz Türkçesi, Rusça ve İngilizce) yapıldı.
Komrat Belediye Başkanı açılış konuşmasında,
Gagavuz halkı artık tüm dünyaya dağıldı. ABD,
AB, Türkiye ve Rusyaya... Hoş geldiniz sizleri ekmek
ve tuzla karşılıyoruz, bunlar bizim geleneklerimiz
dedi.
Açılıştan sonra Rusça konuşuldu. Moldova ve
Gagauzya milli marşları okundu. Ardından 3 çocuk
sahneye gelerek ellerinde Gagauzları temsilen mavi,
beyaz ve kırmızı renkli balonları havaya bıraktılar.
Gagavuzyeri bayrağını gökyüzüne gönderdiler.
Komrat semaları Gagavuz bayraklarıyla donandı.
Daha sonra sahneye çıkan Gagavuzyerinin folklor
grubu, seyircileri oyunlarıyla büyülediler. Ardından
da Gagavuz halkının en çok sevdiği şarkıcı Stepan
KURİDİMOV ceketinde Sakin hocamızın verdiği
Atatürk rozeti ile sahneye çıktı. KURİDİMOV muhteşem
sesiyle şarkılarını seslendirdi. Özellikle Oğlan
Oğlan şarkısıyla Gagavuz halkının coşkusu doruğa
çıktı. Halk dakikalarca onu ayakta alkışladı.
Kuridimovun ardından Moldova folklor grubu
Ansanbıl JOK sahneye geldi. Orada bir şey dikkatimi
çekti. Gruptaki kadın ve erkeklerin hepsi bir boydaydı.
Bu durum bana çok ilginç geldi. Daha sonra
öğrendim ki onların hepsi seçilirken, aynı boyda olmaları
istenirmiş.
Devamı Bultürk Eylül Ekim sayısında
Report Spam
Logged
Pages:
1
[
2
]
3
4
Go Up
Print
« previous
next »
Jump to:
Please select a destination:
-----------------------------
Български Форум
-----------------------------
=> Дискусии, коментари
=> Мястото на Atilla Blazhev
-----------------------------
Türkçe Forum
-----------------------------
=> Tartışmalar, yorumlar
=> Teo'nun Köşesi
-----------------------------
Култура и Изкуство / Kültür Sanat
-----------------------------
=> Култура и Изкуство / Kültür Sanat
-----------------------------
Помак Форум
-----------------------------
=> Помак Форум
-----------------------------
Forum in English
-----------------------------
=> Forum in English
Powered by
EzPortal
Loading...