OTTOMAN
|
 |
« Reply #15 on: September 19, 2010, 01:52:54 pm » |
|
SAVAŞ ALEYHTARLIĞI
Savaş dendiğinde gözümüzün önüne yıkım, acı, üzüntü ve yoksulluk tabloları gelir. Dünya var olduğundan beri savaş kavramı var olmaya başlamış, devam etmiş ve devam da edecektir. İster psikolojik, ister biyolojik, ister soğuk ister sıcak savaş olsun; var olması için insanlığın varlığı yeterlidir.
Atsız, savaş kavramına farklı bir pencereden bakar:
Savaş için mutlak olarak iyidir yahut kötüdür diye bir hüküm yürütülemez. Milletin kuvveti iyi hesaplanmadan, millet savaşa hazırlanmadan girişilen, mağlubiyetle biten savaşlar kötüdür. Fakat yabancıların elinde tutsak yaşayan urukdaşları kurtarmak, milleti daha zengin ve güçlü hale getirmek, bir ülküyü veya bir dini yaymak için girişilen savaşlar, zaferle biten savaşlar şüphesiz iyidir. Tarihte savaşsız büyümüş bir millet gösterilemez. Büyük devletler ve büyük medeniyetler daima savaşlardan sonra kurulur.
Buradaki görüşünden yola çıkarak diyebiliriz ki: büyümek için savaş olmalıdır. Kendi fikirlerimizi başka fikirlere uyduramadığımızda ortaya çıkan çok doğal bir sonuçtur savaş
Ama savaş dürüst yapılmalıdır, gizli amaçlar gütmemeli, belden aşağı saldırmamalıdır.
İlim kılığına bürünerek yapılan savaş aleyhtarlığını her gün görüyoruz. İştahlı milletlerin yanı başında yaşayan 18 milyon nüfuslu Türkiye, varlığını korumak için savaşa ruh ve beden bakımından daima hazır bulunmaya mecburdur. Pek kuvvetli ve yırtıcı olan aslan ve kaplan, kendilerinin dörtte biri kadar olan parsa saldıramaz çünkü pars dövüşkendir ve dövüşte müdafaa nedir bilmez, daima saldırır. Biz yalnız bize saldırılırsa harp ederiz düşüncesi de yanlıştır. Çünkü bu düşünce Bir milleti pasif kalmaya mahkûm eder. Pasif yaşayanlar taarruz kabiliyetinden mahrumdur. Taarruz kabiliyeti ise müdafaa için dahi lazımdır. Çünkü en iyi müdafaa taarruzdur. Atsız böylelikle savaş aleyhtarlığının da sınırlarını çizer.
|
|
|
|
|
|