Serbest Forum

Türkçe Forum => Tartışmalar, yorumlar => Topic started by: Mod_1 on April 24, 2010, 03:48:09 pm



Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 03:48:09 pm
(http://img717.imageshack.us/img717/3681/tverdohlebov.jpg)

GÖRDÜKLERİM YAŞADIKLARIM

(Erzurum 1917-1918)


YARBAY TVERDOHLEBOV


Rus devrimi başlangıcından 12 Mart 1918 tarihinde Erzurum’un
Türk birlikleri tarafından alınmasına kadar geçen sürede Ermenilerin
Erzurum şehri ve civarındaki yerleşim birimlerinde yaşayan Türklerle
ilişkileri hakkındaki notlar.
Bu notlar “2 nci Erzurum Kale Topçu Alayındaki durumun
notlarına” ilavedir. Ayrıca bireysel doküman olarak da hizmet verecek
şekilde hazırlanmıştır.
Avrupa ve Rusya kamuoyunca da bilinen, şu anda devam eden
savaşa kadarki eski Türk-Ermeni düşmanlığı meselesi, muhtemelen
şimdiki göründüğü yerden çok farklı bir yerdedir.
Ermenilerin Türklere karşı nefretleri eskiden beri bilinmektedir.
Ermeniler daima kendilerinin mazlum ve ezilen bir millet olduklarını
iddia etmişlerdir. Her zaman kendilerini hiç suçları yokken sürgün
edilmiş, dinleri ve kültürlerinden dolayı ağır işkencelere maruz kalmış
bir millet olarak sunmayı başarmışlardır.
Ermenilerle aynı ortamlarda birlikte yaşamış ve ilişki kurmuş
olan Ruslar, onların medeniyet seviyeleri ve yetenekleri hakkında
tamamen farklı düşüncelere sahiptirler. Ermenileri oldukça yeteneksiz,
asalak, açgözlü, ancak başka bir milletin sırtından geçinebilen bir
millet saymak mümkündür. Sıradan Rus halkının yargısı daha basittir.
Rus askerlerinden pek çok kez şu cümleyi işitmişimdir. – “Ermeniler iyi
insanlar, Türkler bunları biraz kesmişler, ama iyi kesememişler;
topunu kesmeleri lazımmış.”
Rus askeri birliklerindeki Ermeni askerler, en aşağılık, en adi
sınıftan sayılmışlardır. Bunlar, her zaman geri hizmetlerde görev
yapmak için gayret göstermişler, cepheden kaçınmışlardır.


Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 03:49:15 pm
Ermeni askerler arasında, savaşın başlarında yaygın şekildeki kitlesel firar ve
savaştan kaçmak için çok fazla miktarda kendi kendini yaralama
olayları bu düşünceyi doğrulamaya yeterlidir.
Türk birlikleri Erzurum’a girinceye kadar geçen son iki ayda
gördüklerim ve duydukların Ermenilerle ilgili her türlü tahmin ve
tasavvur sınırlarını fazlasıyla aşmıştır.
Erzurum’un 1916 yılında Rus birlikleri tarafından alınmasından
sonra Ermenilerin ve askeri bir birlikte bulunmayan Ermenilerin, şehre
ve civarına girmelerine müsaade edilmemiştir. Düşünülerek yapılan bu
düzenleme, Erzurum’un, 1 nci Kolordu Komutanı General Kalkin’in emir-
komutasında bulunduğu süre zarfında uygulanmıştır.
İhtilalden sonra tüm engeller kalkınca, Ermeniler, Erzurum ve
çevresine geniş dalgalar hâlinde saldırmışlardır.
Saldırılarla eş zamanlı olarak istilacıların şehirde ve köylerde
ailelere yönelik bireysel yağmalamaları da başlamıştır. Rus birliklerinin
ve Rusların varlığı, Ermenilere, cinayet işleme imkânı tanımıyordu.
Katliam ve yağma, gizlice ve ihtiyatlı bir şekilde yapılıyordu.
1917 yılı ilkbaharında çoğunluğu Ermeni askerlerinden oluşan
Erzurum İhtilal İcra Komitesi, halkın elindeki silahları bulup el koymak
maksadıyla Erzurum’da geniş kapsamlı bir arama faaliyeti düzenlemişti.
Arama faaliyetleri düzenli bir şekilde organize edilemeyince aramalar,
gemi azıya almış asker yığınının halkı yağmalamasına dönüşmüştü.
Ermeni askerleri muharebede zulmetmeye ve işkence yapmaya özellikle
çaba sarf etmişlerdir.
Bir gün atla Erzurum’da dolaşırken, bir sokakta yaklaşık 70
yaşlarında hayli yaşlı iki ihtiyarı bir yere götürmekte olan bir asker
grubuna rastladım. Askerlerin başında, elinde demir çubuk tutan
Ermeni bir asker vardı. Yollar derin çukurlar ve çamurla kaplıydı.
Ağırlıklı olarak Ermeni askerlerden oluşan kalabalık, bu zavallı
ihtiyarları yol boyunca sokağın bir tarafından diğer tarafına çamurların
içerisinde yaka paça sürüklüyordu. İhtiyarlar çamura batıyorlar, tekrar
ayağa kalkıyorlar, onları tekrar sürüklüyorlar ve eziyet ediyorlardı.
İhtiyarlara sahip çıkmak için, bu insanlara insanca muamele
etmeleri konusunda kalabalığı ikna etmeye çalıştım. Elinde demir sopa
olan asker öfkeyle üzerime yürüdü ve avaz avaz bağırmaya başladı;
“Siz onlara arka çıkıyorsunuz öyle mi? Onlar bizi kesiyor, sizse onlara
arka çıkıyorsunuz.” dedi. Kalabalık da üzerime yürümeye başladı. O
sıralarda Rus askerlerinin disiplini o derece bozulmuştu ki, kendi
subaylarını döver hatta öldürür hâle gelmişlerdi.


Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 03:50:17 pm
Durum kötüleşmişti.
Bir subay komutasındaki devriye kolunun gözükmesiyle durum birden
değişti. Ermeni askerler, bir anda ortadan kayboldular. Rus askerleri de
ihtiyarları herhangi bir şey yapmadan beraberlerinde götürdüler.
Rus ordusunun cepheden çekilmeye başlamasıyla birlikte, cephe
gerisinden keyfi olarak ayrılan başka milletlere mensup askerlerden
oluşan birlikler gelmeden önce, cephede kalan Ermenilerin, Türklere
yönelik katliam yapmaları tehlikesi ortaya çıkmıştı.
Ermeni aydınları böyle bir şeye asla müsaade edilmeyeceğine dair
teminat veriyorlardı, Herkesi, Ermeniler ve Türkler arasında iyi
komşuluk ilişkileri tesis edilmesine yönelik tedbirler alındığına
inandırmaya çalışıyorlardı.
Gerçekten de başlangıçta bunun böyle olacağı düşünülebilirdi.
İhtilal sonrasında Rus askerlerinin koğuş ve depo olarak kullandıkları
camiler temizlenmiş ve işgaline son verilmişti. Türklerden ve
Ermenilerden karma bir polis teşkilatı oluşturulmuştu. Ermeniler,
katiller ve yağmacılar için divan-ı harp kurulmasını ve ölüm cezasının
yürürlüğe konulmasını yüksek sesle talep ediyorlardı.
Tüm bunların sadece hile ve aldatmadan ibaret olduğu ortaya
çıkmıştı. Polis teşkilatına dahil olan Türkler, bu işten çok kısa sürede
ayrıldılar. Zira gece devriyelerine giden Türk polislerin akıbetlerinden
bilgi alınmamaya başlamıştı. Hatta çalıştırılmak için şehir dışına
götürülen Türklerden de haber alınamaz olmuştu. En sonunda teşkil
edilmesi başarılan divan-ı harp, kendilerini de idam ederler
korkusuyla, kimseyi yargılamıyor ve idam etmiyordu.
Tek tük olan yağma, katliam ve soygunlar çoğalmaya başladı.
Eski takvime göre Ocak ayının sonunda yani Şubat ayının başında,
şehrin ileri gelen Türk sakinlerinden Hacı Bekir Efendi, geceleyin
yağmacı Ermeni askerleri tarafından kendi evinde öldürüldü. Bunun
üzerine Ordu Komutanı General Odişelidze1, askeri birlik
komutanlarına katilin üç gün içinde bulunmasını emretti.


Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 03:52:40 pm
Ordu komutanı sert ifadelerle; Ermeni askeri birlik komutanlarını
askerlerin ve genel anlamda Ermenilerin rezaletlerinden dolayı kınadı.
Ermeniler tarafından sivil halka uygulanan yağma ve şiddet sebebiyle
gücendiğini söyledi. Yol temizleme bahanesiyle Türklerin çalıştırılmaya
götürülmesine ve bu insanların pek çoğunun geri getirilmemesine
duyduğu öfkeyi belirtti.

1 Rus Kafkas Ordusu Komutanı olup, Gürcü Asıllıdır.

Ermenilerin, eğer zapt edilen Ermenistan
topraklarının gerçek sahipleriyseler, o zaman Ermeni halkının onurunu
düşünerek, bir millet olarak kanun çerçevesinde davranmalarını ve ayak takımı tarafından yapılan barbarlık ve vahşete izin verilmemesini
ifade etti. Aydın kesimin bunu yapmakla yükümlü olduğuna işaret etti.
Ermenilerin bu toprakların sahibi olup olmayacağının, Birinci Dünya
Savaşı’nın sona ermesinin ardından uluslararası kongrenin bu
toprakları verip vermeyeceğinin bilinmediği bu dönemde, onların daha
ziyade hukuk kuralları çerçevesinde davranmalarını ve vahşete izin
vermemelerini anlattı.
Ermeni birlik komutanları, askeri birlik temsilcileri, oldukça
hassasiyet göstererek bütün halkın onurunun Ermeni ayak takımından
az sayıdaki uğursuzun yaptıklarıyla ilişkilendirilemeyeceğini, bu ayak
takımının Türklerden eski zorbalıklarının intikamını almaya
çalıştıklarını, fakat aydın kesimin tüm gücüyle buna müsaade
etmemeye gayret gösterdiğini içeren itirazlarını dile getirdiler. En
sonunda kendileri de, Ermeniler arasında, başıboş Ermenilerin kanun
dışı hareketleriyle kararlı ve kapsamlı mücadele yöntemlerini
uygulamaya geçirme kararlarını dile getirdiler.
Bundan bir süre sonra Ermenilerin Türklere yaptıkları Erzincan
katliamına dair haberler geldi. Bu vahşetin ayrıntılarını ordu
komutanım General Odişelidze’den öğrendim.
Bu olay şöyle gerçekleşmiş. Katliam bir doktor ve müteahhit
tarafından organize edilmiş. Yani her hâlükârda ayak takımından birisi
tarafından yönetilmemiş. Bu katliamı düzenleyenlerin soyadlarını tam
olarak hatırlayamadığımdan onların isimlerini yazamıyorum. 800’den
fazla silahsız sivil öldürülmüş. Öldürülenler kendilerini korumak için
karşı koyarlarken yalnızca bir Ermeni ölmüş. İnsanları koyun gibi
kesmişler. Tutsak edip ölüme mahkum ettikleri insanlara kendi
elleriyle büyük çukurlar açtırmışlar. Bu çukurların başına insanları
gruplar hâlinde götürmüşler ve hayvan boğazlar gibi kestikten sonra
çukurlara doldurmuşlar. Çukur başındaki bir Ermeni arsız arsız
çukurdaki cesetleri sayarak “Burası 80 kişi mi oldu? Bir on kişi daha
alır! Bir on daha kes!” deyince, on kişi daha kesip çukura atmışlar ve
üstünü toprakla kapatmışlar.
Bu Ermeni müteahhit, sırf eğlence olsun diye bir binadan
Türklerin teker teker çıkmalarını emretmiş. Dışarı çıkanların kafalarını
keserek, böylece yaklaşık 80 kadar insanı katletmiş.


Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 03:53:40 pm
Erzincan katliamından sonra iyi silahlanmış kaçak Ermeniler ve
Ermeni birlikleri Erzurum’a doğru geri çekilmeye başlamışlar. Onlarla
birlikte lojistik destek hatlarında, hattı kürtlerin saldırılarından
korumak için görevlendirilen Rus topçu subaylarının da toplarıyla
birlikte geri çekilmesi gerekmiş.
Bu hatlardan birinde, muharebeye sokmak üzere birlik tutmak
ihtiyacı doğmuş. Bundan hoşnut olmayan ve orada durmak istemeyen
Ermeni askerler, bir evi geceleyin, içindeki subaylarla birlikte ateşe
vermişler. Subaylar canlarını zor kurtarmışlar. Pek çoğunun tüm sefer
teçhizatı kül olmuş.
Erzincan’dan Erzurum’a ricat eden Ermeni sürüsü, yollarının
üzerinde önlerine çıkan tüm Müslüman nüfusu katletmişlerdi. Lojistik
destek hatlarından çekilen, muharebe teçhizatına dahil toplar üstü
kapalı at arabalarında naklediliyordu. At arabalarını, işlerini itina ile
yapan kiralık, sivil, silahsız kürtler idare ediyorlardı. Erzurum’a
yaklaştıkça Ermeni kaçaklar ve askerler mola yerlerinde bu kürtleri
öldürmeye başladılar. Bu işi her seferinde subayların avludan evlere
girdikleri zamanı kollayarak gerçekleştirdiler. Subaylar gürültüleri
duyup koşarak dışarı çıktıklarında, kürtleri korumak için müdahale
edince, silahlı kalabalık onların üzerine yürümüş ve onları da aynı
şekilde tepelemekle tehdit etmişti.
Katliamlar hayvanî bir vahşetle yapılıyordu. Örneğin Teğmen
Mzivani Erzurum Garnizonu topçu subayları toplantısında, şöyle bir
olaya tanık olduğunu anlatmıştı: Ağır yaralı ve yerde can çekişmekte
olan bir kürde bir Ermeni askeri koşarak yaklaşmış ve ağzına bir sopa
sokmaya çalışmış. Dişleri sıkılı vaziyette ölmek üzere olan adamın
ağzına sopayı sokamayınca üstündeki elbiseleri çıkarmış. Ermeni,
ölmekte olan adamın çıplak karnına çizmesinin demir ökçeli
topuklarıyla vurmaya başlamış.
Ilıca’da2 kaçmayı başaramayanların tamamı katledilmişti. Ordu
Komutanı [Odişelidze], boyunları kör bıçaklarla lime lime kesilmiş
çocuk cesetleri bulunduğunu söylüyordu.
Katliamdan üç hafta kadar sonra Ilıca’ya giden Yarbay Gryaznov
26 Şubatta döndüğünde, bana, orada şöyle bir tabloyla karşılaştığını
anlatmıştı: “Köylere giden yollarda ve sokaklarda parçalanmış cesetler
öylece yatıyor. Önden giden her Ermeni, mutlaka gördüğü cesede
tükürüyor ve küfrediyordu. Yaklaşık olarak 12-15 sajen kare (yaklaşık
55-70 metre kare) alandaki bir cami avlusunda 1.5 m yüksekliğinde,
öldürülmüş Türk - ihtiyar, erkek, kadın ve çocuk- cesetleriyle dolup
taşmıştı. Kadın cesetleri tecavüz izleri taşıyordu. Bazılarının cinsel
organlarına tüfek fişeği sokulmuştu.”

2 Erzurum ili, Ilıca ilçe merkezi


Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 03:55:15 pm
Yarbay Gryaznov, müfrezede bulunan iki Ermeni kursiyer kızı
camiye çağırmış. Bu kızlar, müfrezede telefoncu olarak çalışıyorlarmış.
Onlara Ermenilerin neler yaptıklarına iyice bakmalarını söylemiş. Bu
kızların neşeyle kahkahalar atmaya başlamaları, Yarbay Gryaznov’un
çok garibine gitmiş.
Yarbay hiddetle öfkesini ve bununla birlikte duyduğu infiali
onlara ifade etmiş. Ermenilerin muhtemelen insan soyunun en
aşağılık, en vahşi ırkı olduğunu, hepsinin, hatta yüksek eğitim görmüş
kadınlarının, kızlarının bile yaşlı, muharip, ölüm dahil çok şey görmüş
geçirmiş bir subayın kanını donduracak bir görüntü karşısında,
neşeyle nasıl gülebildiklerini söylemiş. Ermeni kızlar, sinirlerinin
gevşemesinden dolayı güldüklerini söylemişler. Böyle bir izaha yarbay
ikna olmamış.
Ermenilerin Alaca’da3 yaptıkları vahşeti, Alaca Lojistik Destek
Komutanlığı müteahhidi, 27 Şubatta gördüğü manzarayı bana şöyle
anlattı. Ermeniler canlı bir Türk kadınını duvarın önünde çarmıha
germişler. Göğsünü yarıp kalbini çıkarıp başının üstüne çivilemişler.
Erzurum’da ilk büyük çaplı katliam girişimi 7 Şubatta başladı.
Şimdi söylendiğine göre, topçu alayının askerleri 270 kadar Türk’ü
sokaklardan zorla toplamışlar. Bunları gasp etmişler ve niyetlerini
açıkça belli ederek kışla içerisindeki banyoya kilitlemişler. Ben kararlı
tutumumla 100 kadarını kurtardım. Şimdi öğrendiğime göre, bu
zulmün bana bildirildiğini ve kışlaya gelmekte olduğumu öğrenince,
diğerlerini de ben gelmeden önce salmışlar. Kurtulanların şahitliklerine
göre, bu münasebetsizliğe piyade birliğinden geçici görevle topçu
alayında görevlendirilen Ermeni Yedeksubay Karagadayev elebaşılık
etmiş. Onun bu olaydaki rolünü bugüne kadar hâlâ çözebilmiş
değilim.
O gün şehrin farklı bölgelerindeki sokaklarda birkaç Türk
öldürülmüştü.
12 Şubat günü istasyonda silahlı Ermeni grupları 10’dan fazla
silahsız sivil Müslümanı kurşuna dizmişti. Bu grup, Müslümanları
kurtarmak isteyen subayları da ölümle tehdit etmişti.
Bu sıralarda Tafta müstahkem mevkisinde sebepsiz yere bir
Türk’ü öldüren bir Ermeni, benim emrim üzerine tutuklanmış ve hapse
atılmıştı. Bu sıralarda Kafkasya Ordusu Başkomutanı tarafından
Erzurum’da devrimden önceki duruma uygun olarak, ölüm cezası
uygulama yetkisi de bulunan bir Divan-ı Harp kurulmasına müsaade
edilmişti.

3 Erzurum ili, Ilıca ilçesine bağlı köy.



Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 03:56:04 pm
Ermeni subaylardan biri tutukluya onu asacaklarını söylediğinde
Ermeni, gücenmiş bir edayla itiraz etmiş, “Bir Türk için bir Ermeni’nin
asıldığı nerede görülmüş?” diye bağırmış.
Erzurum’da, Ermeniler, Türk çarşılarını yakmaya başladılar. 17
Şubatta Topçu Alayının muharip unsurlarından birinin konuşlandığı
Tepeköy’de4
tüm Müslümanların kimliği belirsiz kişiler tarafından
cinsiyet ve yaş ayrımı yapılmaksızın bütünüyle katledildiğini öğrendim.
Aynı gün Erzurum’a gelen Antranik’e5, bu olay hakkında bilgi
verdim. Suçluların bulunması emri verdi. Ne sonuç alındığını şu ana
kadar bilmiyorum. Antranik, Rus topçu subay grubuna, asayişi ve
hukuk düzenini tesis edeceğine dair söz vermişti. Fakat onun sözleri,
gerek kendisinin, gerekse Doktor Zavriyev’in, Güney Kafkasya
Hükûmeti tarafından bu amaçla gönderilmiş olmalarına rağmen,
vaatten öteye gitmemişti.
Şehirdeki kargaşa dinmişti. Tüm sakinlerinin ortadan
kaybolduğu civar köylerde sakin bir hava vardı. Ilıca yakınlarında
muharebelerin meydana geldiği günlerde, şehir genelinde, hararetli
bir şekilde Ermeniler Müslüman halkı tutuklanmaya başladılar.
Tutuklamalar, 25-26 Şubatta dikkat çekici seviyedeydi.


4 Erzurum ili, Merkez ilçesine bağlı köy.
5 Antranik Ozanyan, 1865’te Şebinkarahisar’da doğdu. Burada 1885 yılında kurulan
ihtilâl hareketine ilk katılanlardandır. Daha sonra İstanbul’a giderek Hınçaklarla
temasa geçti ve bir Türk polis şefini öldürerek Batum’a kaçtı. 16 Mayıs 1895’te 40
silahlı adamıyla birlikte Sasun’a geçerek, Ermeni Serop’un çetesine katıldı ve 1899
yılında Serop ölünce yerine geçti. Sasun çevresinde iki yıl içerisinde birçok Müslümanı
katletti. Hatta Ermeni köylerine girerek Ermenilere çeşitli işkenceler yaptı. Ruslar
Antranik’e silah ve mühimmat yardımında bulundular. 1906 yılında Bulgaristan’a gitti,
Balkan Harbi’nde, çetesiyle Edirne, Keşan, Malkara ve Tekirdağ’da Müslümanları
katletti. Birinci Dünya Savaşı esnasında Ermeniler, Kafkasya’daki gönüllü alaylarıyla
Rus ordusunun öncü kuvvetleri olarak harekete geçtiklerinde Selmas ve çevresindeki
Ermeniler, Antranik komutasında Ruslarla birlikte savaştılar. Antranik, 2 Mart 1918’de
Rus generali üniformasıyla Erzurum’a gelerek Erzurum Merkez Komutanlığı görevini
Albay Morel’den devraldı. Burada büyük tahribat ve katliam yaptıktan sonra
Kafkasya’ya kaçtı. Karabağ, Zengezur ve çevresinde, Ermenileri Türklere karşı
teşkilâtlandırdı. Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra çetesini dağıtarak 15
Mayıs 1919’da Paris’e gitti. Londra, Paris ve New York’ta dolaşarak Türk topraklarında
büyük Ermenistan’ın kurulması için destek aradı. Yaptığı katliamları Türklerin üzerine
atarak, Türklerin Ermenileri katlettiği propagandası yaptı. Antranik 1927 yılında
Amerika’da öldü. Bu tarihe kadar çiftçilikle uğraştı. Sovyetler Birliği cenazesini
Erivan’a kabul etmedi ve Paris’e gömüldü. Haluk Selvi; “Anadolu’dan Kafkasya’ya Bir
Ermeni Çete Reisi: Antranik Ozanyan” Sekizinci Askerî Tarih Semineri Bildirileri, XIX.
ve XX. Yüzyıllarda Türkiye ve Kafkaslar, C.I, Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yayınları, Ankara
2003. s. 459-473.



Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 03:56:54 pm
26 Şubatı 27 Şubata bağlayan gece Ermeniler, Rus subaylarını
aldatıp Erzurum’da katliam ve insanlık kıyımı yaptılar. Türk
birliklerinden kaçtılar.
Erzurum’da o gece öldürülen Müslümanların sayısı 3.000’e
yakındı. Daha açık konuşmak gerekirse, katliam tesadüfen değil,
önceden yapılan hazırlıklar ve tutuklamalarla, organize bir şekilde
gerçekleştirilmişti. Zaman zaten çok azdı, o kadar az sayıda güçleri
vardı ki, arazide sadece 2 topla üzerlerine gelen 1.500 kişilik düşman
kuvvetinin karşısında bile tutunamamışlar, çok sayıda kayıp
vermişlerdi.
Katliamı engelleme imkânı bütünüyle Ermeni aydınlarının
elindeydi. Bu katliam yaşandıysa, bundan sadece ayak takımı sorumlu
değildi. Son zamanlarda gözlemleme imkânı bulduğum kadarıyla, kitle
hâlindeki sıradan Ermeniler, kendi aydınlarının, özellikle de içlerinden
bazılarının emirlerine harfiyen riayet ediyorlardı.
Subay kadrosunun büyük çoğunluğunun Ruslardan, asker
kadrosunun tamamına yakınının Ermenilerden oluştuğu benim
alayımda, onların açıkça haydutluk faaliyetlerini önlemek maksadıyla,
münasebetsizlikleriyle en başından itibaren açık ve kararlı bir şekilde
mücadele edecek hiçbir gerçek gücümüzün olmadığını söylemem
yeterli olur herhâlde.
Hatta katliam gecesi, alayın araçlarının tekerlerinin bulunduğu
avluda sadece bir subay nöbetçiyken bile kiralık seyis kürtlerden hiç
birisi öldürülmemiştir. Maiyetimdeki subaylar bana bu şekilde rapor
vermişlerdi. Kürtler orada silahsız olarak bulunuyorlardı. Onların
birkaç adım ötesinde ise silahlı Ermeni askerleri vardı ve yaklaşık 40
kişiydiler.
İstisnasız bütün Ermeni aydınlarının suçlu olduğunu söylemek
istemiyorum ve yapamam da. Hayır. Böyle bir politika uygulamanın
yanlış olduğuna, bunların alçaklık olduğuna inanan bilinçli insanlar da
gördüm. Bu kişiler, kendi halkının hayvanca içgüdülerine isyan etmiş
hatta karşı koymuşlardı, fakat Ermeniler arasında bu tür insanların
sayısı nispeten azdı. Onlar da neredeyse hain ilan ediliyorlar ve
Ermeni davasına ihanet etmiş sayılıyorlardı. Geriye kalanlar ise ya
kendilerini insanların huzurunda doğrunun ve iyiliğin savaşçısıymış
gibi göstererip içlerindeki kurt melezliğini ne pahasına olursa olsun
gizleyerek riyakarlık maskesi takıyorlar, kendilerini bu konuyla alakalı
sayıyorlar, en nihayetinde Rusların serzenişlerine karşılık, açıkça; “Siz
Rus’sunuz ve hiçbir zaman Ermeni halkının ruhunu anlayamazsınız.”
diyorlardı. Bu kişiler, ruh asaletinin tertemiz bir pırlanta gibi olduğunu,
hangi çerçevede bulunursa bulunsun pırlanta olarak kalacağını
anlamak istemiyorlar ve anlamayı da beceremiyorlardı.


Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 03:57:48 pm
Rusların, Türklerin katlinden dolayı yaptığı serzenişlere ve infiale
karşılık; “Bizzat Türklerin, Ermenileri karalamak için, bunları
yapmadıkları ne malum? Bu bir provokasyon olmasın?” cevabını veren
bir başka grup daha vardı.
Olaylar, bizzat Ermeni halkına ve onun aydın kesimine ne tür
unsurların ve ne tür içgüdülerin galip geldiğini göstermiştir. Hiç kimse
olup biteni olmamış gibi sayamaz. Ermeniler rüzgâr ektiler, fakat
rüzgâr ekenin fırtına biçeceğini unuttular.
Erzurum ve Deve Boynu müstahkem Mevzii Topçu Başkan Vekili
ve Erzurum 2 nci Ermeni-Rus Kale Topçu Alayı Komutanı, Harp Esiri
Yarbay Tverdohlebov
16/29 Nisan 1918
Erzurum


Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 03:59:37 pm
(http://img717.imageshack.us/img717/9948/tverdohlebov1.jpg)


Erzurum 2 nci Kale Topçu Alayının teşkil edildiği günden,
Erzurum’un 12 Mart 1918 tarihinde Türk birlikleri tarafından
alınmasına kadar geçen süredeki durumu anlatan notlar.




1917 yılının Aralık ayının ortalarında Kafkasya Rus Ordusu, Ordu
Komutanının ve Başkomutanın izni olmaksızın kendiliğinden cepheden
çekildi.
Orduyla beraber Erzurum Kale Topçu Alayı da gitti. Erzurum
topçusundan bir tek Erzurum ve Deveboynu6 Müstahkem Mevki topçu
karargâh idare subayları ve çekilen alaydan yaklaşık 40 kadar subay
kalmıştı.
Bu subaylar, Rus askerleri tarafından terk edilen toplarının
başında vazife icabı kalmışlardı. Diğer subaylar gitmişlerdi.
Müstahkem mevkideki topların sayısı 400’den fazlaydı. Topları
bölgeden çekecek kuvvet yoktu. Toplar, öylece mevzide kalmışlardı.
Subaylar, vazifelerine duydukları vicdani görev bilinciyle toplarının
başında kalmışlardı. Ordu Komutanının ne zaman ayrılacaklarına veya
yeni askerler gönderileceğine dair bir emrini beklemeye başlamışlardı.
Birinci alayın gitmesiyle beraber, eş zamanlı olarak onun yerine,
kalan subaylardan 2 nci Erzurum Kale Topçu Alayı teşkil edildi.
Ordunun cepheden çekilmesiyle birlikte, Erzurum’da devrim yoluyla
kendilerini “Ermeni Askeri Birliği” diye adlandıran bir Ermeni birliği
oluşturuldu.

6 Erzurum ovası ile Pasinler ovası arasında bulunan mevkidir.


Bu birlikten, o sıralarda, Ordu Komutanına yeni topçu alayı emrine vermek üzere tamamı acemi, yaklaşık 400 Ermeni
gönderildi. Gönderilenlerin bir kısmı hemen kaçtı. Geriye kalanlar ise
nöbet ve batarya mevzilerinin korunmasına ancak yetiyorlardı.
Ordunun cepheden çekilmesinden bir süre önce, özellikle de
Kuzey Kafkasya’da7 iç savaş başladığında, kendini Güney Kafkasya’da8
Güney Kafkasya Komiserliği9
diye adlandıran geçici bir hükûmet
kurulmuştu.
Güney Kafkasya Komiserliği, bağımsız bir hükûmet
olmadıklarını, bilakis sadece düzen tesis edilinceye kadar merkezi Rus
iktidarını geçici olarak değiştirdiklerini, Güney Kafkasya’nın Rusya’nın
bir parçası olarak kalmaya devam edeceğini ilan etti.


Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 04:00:31 pm
Komiserlik 18 Aralık 1917 tarihli kararname ile çekilen ordunun
yerine yeni bir ordunun tesis edileceğini; tesis temelinin milliyete
dayandırılacağını; Rus, Gürcü, Ermeni, Müslüman Kolorduları ve Rum,
Asuri, Oset vb. gibi diğer küçük milliyetlerden de küçük birlikler
oluşturulması gerektiği ilan etti.
Erzurum ve Deveboynu Müstahkem Mevkileri topçusunun hangi
milliyetlerden oluşacağı meselesi açıklığa kavuşturuluncaya kadar
topçular karma bir hâlde kaldı. Komuta heyeti tamamen Ruslardan,
askerler ise Ermenilerden oluşuyordu. Topçu alay komutanı ve ana
subay kadrosu Rus’tu ve bu sebeple hiç kimse bu topçu birliklerini
Ermeni birlikleri olarak kabul edemezdi. Bu topçu birliklerinin Ermeni
olduğuna dair hiç kimse emir vermemiştir. Bu birlikler, eski Rus
isimlerini taşımaya devam etmişlerdir. Biz hepimiz, Rus topçu
birliklerindeki bu birliklerde hizmet ettik. Rus hazinesinden maaşımızı
aldık, Rus Ordu Komutanının, Başkomutanının emrinde çalıştık. Alay
bünyesinde Ermeni kilisesi değil, Rus kilisesi ve Rus din adamı vardı.
Rus Ordusunun çekilmesinin üzerinden henüz iki ay geçmişti.
İkmal askerleri gelmiyordu. Diğer milliyetlere mensup birlikler de
Erzurum’a gelmemişlerdi. Alayda disiplin tesis edilemiyordu. Askerler
firar etmeye devam ediyorlar, sivil halkı yağmalıyorlar, artık subayları
tehdit ediyor ve açıktan açığa itaatsizlik gösteriyorlardı.


7 Kafkas Dağlarının kuzeyindeki bölge Kuzey Kafkasya olarak adlandırılmaktadır.
8 Kafkas Dağlarının güneyindeki bölge Güney Kafkasya olarak adlandırılmaktadır.
9 Rus ihtilalinden sonra 11 Ekim 1917’de Tiflis’te Kafkas ötesinde bulunan bütün
partiler, örgütler, asker komiteleri ve ordu komutanlarının da katıldığı bir toplantı
yapılarak geçici bir hükûmet kurulması kararından sonra, Gürcü, Azeri ve Ermenilerin
de katılımıyla federatif bir yapı olan Güney Kafkasya Komiserliği oluşturulmuştur.
İzzet ÖZTOPRAK. “Maverayı Kafkas Hükûmeti”. Sekizinci Askeri Tarih Semineri
Bildirileri I. Ankara: Genelkurmay Basımevi, 2003, s. 127.



Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 04:01:33 pm
Erzurum Garnizon Komutanlığına Albay Torkom atanmıştı.
İşittiğim kadarıyla bir Bulgar Ermenisiydi.
Ocak ayının ortalarında, Ermeni piyade birliklerinden birkaç er
geceleyin Erzurum’un önde gelenlerinden ve herkes tarafından saygı
gösterilen birinin evini yağmalayarak bu kişiyi öldürdüler. Öldürülen
Türk’ün soyadını hatırlamıyorum.
Ordu Komutanı General Odişelidze makamında bütün müstakil
birlik komutanlarını topladı ve sert bir şekilde katillerin üç gün
içerisinde bulunmasını emretti. Bu arada Ermeni subaylara, Ermeni
askerlerin bu tür davranışlarının, tüm Ermeni halkını zan altında
bıraktığını ve Ermeni halkının onurunun suçluların bulunmasını
istediğini söyledi. Bunun yanısıra Ermeni askerlerin şehirde yarattıkları
her türlü zulüm ve tecavüze kararlı bir şekilde son verilmesini emretti.
Aksi takdirde kendilerini savunmaları için Müslüman halka silah
dağıtmak zorunda kalacağını sözlerine ekledi.
Albay Torkom gücenmiş bir eda ile tüm Ermeni halkının hiç de
böyle olmadığını, birkaç uğursuz yağmacının hareketlerinin bütün
millete mal edilmemesi gerektiğini, bütün bir milletin onurunun
zedelenmesine hizmet edemeyeceğini söyledi.
Birlik komutanları, Ordu Komutanından disiplin kanununun,
Divan-ı Harbin ve ölüm cezalarının yürürlüğe konulmasını istediler.
Ordu komutanı, ölüm cezalarının yürürlüğe girmesinin kendi yetkisi
dahilinde olmadığını, fakat disiplin kanununun uygulanması
konusunda yazılı teklifte bulunulduğunu söyledi. Katillerin bulunup
bulunmadığını bilmiyorum.
Ocak ayının sonunda, eğer yanılmıyorsam ayın 25 inde Albay
Torkom garnizon birliklerine dua töreni ve 21 pare top atışı da yapılan
bir geçit resmi düzenletti. O, bunu, garnizonun moralini artırmak ve
şehir sakinlerine garnizonun gücünü göstermek ihtiyacı olarak izah
etmişti. Ordu Komutanı General Odişelidze’nin de hazır bulunduğu
geçit resminde, Albay Torkom elindeki not kâğıtlarından, bizim
bilmediğimiz için hiçbir şey anlamadığımız, Ermenice bir konuşma
yaptı.


Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 04:02:21 pm
Sonradan anlaşıldı ki, bu konuşmasında Albay Torkom, bana
söylendiğine göre, Ermeni Otonomisini açıkça ilan etmiş. Kendisini de
bu otonominin yönetici çarı olarak adlandırmış. Ordu Komutanı bunu
öğrenince, Albay Torkom’u Erzurum’dan uzaklaştırdı.
Bundan biz, iktidarın her ne olursa olsun, Ermeni istiklâli fikrine
izin vermediğini anlamıştık. Pek çok kez Ermeni idarecilerin, Ordu Komutanlığı Karargâhındaki makamlardan, Erzurum ve civarındaki
bütün depolardan ve cephede Ermeniler tarafından Rus Ordusundan
alınan malzemelerin tamamıyla Ermenilerin mülkiyetine
devredilmediğine, sadece geçici olarak verildiğine, henüz diğer
birliklerin bulunmaması sebebiyle korunması ve muhafazası için
onların idaresine verildiğine dair uyarılar aldığını işitmiştim.
Bu olaylarla eş zamanlı olarak, Erzincan’da, Ermenilerin sivil
Türk halkı her türlü vahşetle katlettiklerine ve daha sonra Erzincan’a
taarruz eden Türk birliklerinden kaçtıklarına dair söylentiler kulağımıza
geldi. Ordu Komutanlığının elde ettiği bilgilere ve Erzincan’dan gelen
Rus subaylarının anlattıklarına göre, 800 kadar Türk katledilmiş.
Ermenilerden ise Türklerin kendilerini korumak üzere karşı koymaları
sırasında sadece bir kişi ölmüştü. Erzurum yakınlarındaki Ilıca
köyünde de silahsız sivil halkın katledildiği anlaşılmıştı.
7 Şubat günü öğleden sonra sokaklarda polislerin ve askerlerin
Türk erkeklerini toplayarak gruplar halinde bir yerlere sevk ettikleri
dikkatimi çekti. Sorularıma, bu kişilerin demiryolunda biriken karları
temizleme işi için toplandığı cevabını verdiler.
Yaklaşık saat 15.00’te Rus topçu subaylarından biri-Teğmen
Lipskiy-, telefon açarak, Ermeni askerlerin, sokaktan altı Türk erkeğini
yakaladıklarını, onları Alay kışlasındaki avlunun bir köşesinde
sorguladıklarını, dövdüklerini ve bu olayın muhtemelen cinayetle
sonuçlanacağını rapor etti. Teğmen bu Tüklere yardım edememiş.
Zira, Ermeni askerler, Türkleri kurtarmaya yeltendiği için, Teğmeni
silahla tehdit etmişler. Orada bulunan bir Ermeni subayı da askerlere
karşı koymayı reddetmiş.
Derhâl, dairemin yakınındaki üç Rus subayı yanıma aldım ve
tutsak Türkleri kurtarmak için yola koyuldum. Kışlanın yakınlarında,
telefonla bana rapor veren Teğmen ve sokakta Ermeniler tarafından
yakalanan bir Türk tanıdığını aramakta olan Erzurum Belediye Başkanı
Stavrovskiy karşıladılar.


Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 04:03:07 pm
Askerlerin silahla kışlanın avlusuna girmelerine engel olduklarını
söylediler. Biraz daha ilerledik. Kışlaya yaklaştığımızda, 12 kadar
Türk’ün korku ve dehşete kapılmış bir hâlde avlu kapısından çıkarak
kaçıştıklarını gördük. İçlerinden birini tutmayı başardık, fakat tercüman
olmadığı için olanı biteni soruşturamadık. Bir engelle karşılaşmadan,
kışla avlusuna girdim. Askerlerden, sokaktan toplanan masum kişilerin
nerede bulunduklarını göstermelerini istedim. Kışlada halktan hiç
kimsenin bulunmadığı cevabını verdiler. Kışla binalarında arama
yapmaya başladım. Kışla hamamına kilitlenmiş, korku ve dehşet içindeki 70’ten fazla Türk’ü buldum. Vakit geçirmeksizin kısa bir
soruşturma yaptım. Hemen herkesin elebaşı olarak işaret ettiği altı
askeri tutukladım. Alıkonulan Türklerin tamamını ise serbest bıraktım.
Burada, kışlanın yanı başında, evlerden birinin çatısında aynı
gün kimliği belirsiz Ermeni bir asker tarafından açılan tüfek atışıyla
sebepsiz yere zavallı, hasta, sivil bir kişinin öldürüldüğünü öğrendim.
Ne yazık ki, bu olanlarla ilgili olarak ve tarafımdan kurtarılan
sivillerin isimlerinin de bulunduğu tutanak, Erzurum’un 12 Mart’ta
Türk Birlikleri tarafından alınışı sırasında Topçu Komutanlığının diğer
evraklarıyla birlikte kayboldu. O gün, orada bulunan, zorla tutulan
sivillerden sorularak bu olay aydınlatılabilir. Zira, ben hâlâ, her gün,
şehrin sokaklarında, her karşılaşmamızda hayatlarını kurtardığım için
minnet ve şükranlarını ifade eden insanlara rastlıyorum. Onları Başkan
Stavrovski’nin yanında kâtip olarak çalışmış tercüman Ali Bey Pepenov
da tanır. Zira o, o sırada tutanak için onların listesini tanzim etmişti.
Soruşturma, Piyade Birliklerinden Topçu Alayının emrine verilmiş
olan Ermeni Yedek Subay Karagadayev’in bu mesele ile ilgisi
olduğunu gösterdi. Karagadayev, serbest bırakılan Türklerin
ifadelerine göre, onların üzerlerinin aranması işine elebaşılık yapmış
ve askerler tarafından alınan bazı eşyalara da el koymuştur.
Karagadeyev o sırada tutuklandı ve mahkeme gününe kadar hapse
atıldı.
Akşamleyin bölge komiseri Bay Glotov ve yardımcısı Bay
Stavrovski’nin de hazır bulunduğu bir ortamda, her şey Ordu
Komutanı’na rapor edilmişti. Aynı gün şehirde Ermeniler tarafından
birkaç tek tük cinayet işlenmiş ve pazarlardan birinde yangın
çıkarılmıştı.


Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 04:03:55 pm
Genel olarak bu dönemde şehrin farklı mahallelerinden ve
çevreden, Ermeniler tarafından silahsız, sivil Türk vatandaşlarının tek
tek katledildiğine dair haberler geliyordu.
Tafta10 İstihkâmı yakınlarında, bir Türk’ü öldürmüş olan Ermeni askeri, benim emrim
üzerine tutuklanarak Merkez Komutanı’na teslim edildi.

10 Erzurum merkeze bağlı Dumlu bucağının bir köyü. Bugünkü adı Gökçeyamaç’tır


Türkler, çalışmaya gönderilen Türklerin pek çoğunun geri
dönmediklerini, ortadan kaybolduklarını söylüyorlardı. Şehir yönetimi,
bunları Ordu Komutanına rapor ediyordu.
Ermeniler tarafından zorla tutulan Türklerin tarafımdan
kurtarılmasından bir gün sonra biz, üst subaylar; Topçu Komutanı,
ben, Topçu Komutanlığı Seferberlik Şube Müdürü, Ordu Komutanına, Erzurum Müstahkem Mevki topçularının tamamının Erzurum’dan
ayrılmasına müsaade etmesi isteğimizi içeren bir rapor sunduk. Zira,
muharip olarak burada hiçbir fayda sağlayamıyorduk. Lüzumlu da
değildik. Ermenilerin vahşetlerini engellemeye gücümüz yoktu.
Ermenilerin zulümlerinin, kendi isimlerimizle gizlenmesini bir saniye
olsun, hiç mi hiç istemiyorduk.
Ordu Komutanından, Türk Ordu Komutanı Vehip Paşa’nın11
şifreli telgrafla, birliklerine Erzincan’ı almalarını, Ruslar tarafından
savaş hukuku gereği işgal edilen topraklarda Rus birlikleriyle temas
sağlanıncaya kadar ilerlemeleri emrini verdiğini, Ermenilerin bu
bölgelerde sivil Türk halka vahşet ve katliam uyguladığı konusunda
kendisini bilgilendirdiğini öğrendik.
Bu ilerleyiş üzerine Güney Kafkasya Komiserliği, Türkiye’ye barış
imzalama teklifinde bulundu. Şifreli telgrafla Türk Ordu
Komutanından, kendisinin ve ordusunun büyük bir memnuniyetle
barış teklifini kabul ettiklerini, fakat bu meselenin çözümünün, Güney
Kafkasya Komiserliğinin önerisini arz ettiği Türk Hükûmetinin kararına
bağlı olduğuna dair bir cevap alındı.


Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 04:04:49 pm
Bizim ricamız üzerine Ordu Komutanı, Komiserlik Başkanı Bay
Gegeçkori ve Başkomutan General Lebedinski ile bir telgraf görüşmesi
yaptı. Onlar tarafından verilen cevapta; Ermeniler arasında düzenin
tesisi için Erzuruma Doktor Zavriyev ve Antranik’in gönderildiği,
Ermeni Ulusal Konseyine vakit geçirmeksizin meydana gelen
münasebetsizliklere son verilmesini ayrıca Konseyin bu talebi yerine
getirmek için gücünün olduğuna dair bir ültimatom gönderildiğini;
nihai emrin Türk Hükûmetinden barış konusunda cevap alınmasını
müteakip verileceği, o zamana kadar bizim Erzurum’da kalmamız
gerektiği bildirilmişti. Sonuç olarak onlar tarafından: “Size ve tüm
subaylarınıza göstermiş olduğunuz genel kahramanlıktan ötürü en derin şükranlarımı sunarım. Sizin ve personelinizin kahramanca bir
gayret göstereceğinize ve görevlerinizin başında kalacağınıza, ki bu
Rusya’yı yeni felaketlerin tehdit ettiği şu zamanda özel bir önem arz
etmektedir, tam bir inanç içerisinde bulunmaktayız.” denmişti.

11 Vehip (Kaçi), 1877’de Yanya’da doğdu. 1897 yılında Harp Okulu’ndan, 1900
yılında da Harp Akademisi’nden mezun oldu. İlk görev yeri Yemen’di, daha sonra
Diyarbakır Tümenine verildi. 1907 yılında Erzincan’daki 4 ncü Ordu Karargâhına
tayin edildi. 1909 yılında önce Harbiye Nezaretine, ardından Harp Okulu ve Kuleli
Askerî Lisesi’ne Askerî Okullar Komutanı olarak atandı. Balkan Savaşında, Yanya
Müstahkem Mevki Komutanlığı; Hicaz Cephesinde, 22 nci Hicaz Tümen Komutanlığı
yaptı. Hicaz Vali ve Komutanlığı görevine atandı. Birinci Dünya Savaşında,
Çanakkale Cephesinde, Güney Grubu Komutanlığı yaptı. Şubat 1916 - Haziran 1918
yılları arasında Doğu Cephesinde, 3 ncü Ordu Komutanlığı görevinde bulundu. 9
Haziran - 9 Eylül 1918 tarihleri arasında Doğu Ordular Grup Komutanlığı yaptı. 18
Ekim 1923’te ordu ile ilişiği kesildi ve emekliye ayrıldı. 13 Haziran 1940 yılında vefat
etti. Türk Harp Tarihi Derslerinde Adı Geçen Komutanlar, Harp Akademileri
Komutanlığı Yayınları, İstanbul 1983, s. 315-322.



Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 04:05:36 pm
Bundan sonra Ordu Komutanı, hepimizin, bir nöbetçi gibi
vazifemizin başında kalmamızı isteyen, kendisinin oldukça fazla
yetkilerden istifade ederek hiçbirimizin boşu boşuna ölmemize izin
vermeyeceğini ifade ettiği, yazılı bir emir yayınladı.
Böylece biz Rus makamlarının emri üzerine ve Rusya’nın
menfaati için Erzurum’da kaldık. Bu sırada Türk Hükûmetinin Güney
Kafkasya Komiserliği ile barış görüşmeleri yapmaya olur verdiği,
görüşme yeri olarak Trabzon’un belirlendiği, görüşmelerin
başlangıcının 17 Şubatta başlayacağı öğrenildi12.
Ordu Komutanı, bizlere şifahi olarak barış imzalanıncaya kadar
Erzurum’da kalmamız gerektiğini, daha sonra barışın şartlarına bağlı
olarak ya Erzurum’dan yedek aksamıyla birlikte toplarımızı tahliye
edeceğimizi veya yerinde Türk birliklerine teslim edeceğimizi, eğer
barış şartlarına göre bu gerekliyse gideceğimizi, barışın olmaması
durumunda tüm topları imha edeceğimizi, onları tahrip ettikten sonra
Erzurum’dan ayrılacağımızı; zira Erzurum önlerinde Ordu Komutanının
hiçbir muharebeye girme niyetinde olmadığını; düzenli Türk
birliklerinin taarruzuna yönelik ilk emareler alınır alınmaz, bunu yapma
ihtimalinin doğması durumunda, bizim 7 gün içinde
bilgilendirileceğimizi izah etti.
Özetle, bizim Erzurum’da bulunmamız meselesi şu veya bu
şekilde nihai olarak çözümleninceye kadar, kürtler tarafından
Erzurum’a yapılacak muhtemel saldırıları püskürtmek zorunda
kalacaktık. Zira, daha barış imzalanması sırasında Türk Hükûmeti,
kürtlerin kendisine itaat etmediğini ve onları itaate mecbur
edemediğini beyan etmişti.
Bu maksatla, Ocak ayının sonunda, Ordu Komutanının emriyle
Erzurum-Erzincan hattındaki lojistik destek birimlerine, depolardan
kendilerine yiyecek temin etmek için lojistik destek hatlarına saldırılar
düzenlemeye başlamış kürtleri püskürtmek için toplar sevk edilmişti.
Lojistik destek hatlarına subaylar nezaretinde birer ikişer birkaç
top gönderildi. Bu toplar, daha sonra büyük çoğunluğunu Ermenilerin
oluşturduğu Erzincan’dan çekilen birliklerle beraber geri getirildi.


12 Trabzon Konferansı 14 Mart 1918’de başlamıştır. Kemal ARI. Birinci Dünya Savaşı
Kronolojisi. Ankara: Genkur. ATASE Başkanlığı Yay., 1997, s. 336.



Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 04:06:44 pm
10 Şubata doğru, kürt eşkiyaların saldırılarının püskürtülmesi
maksadıyla Ordu Komutanı tarafından, Trabzonkapı üzerindeki Büyük
Kiremitli mevkisiyle, Surp Nişan mevkisine ikişer top konuşlandırılması
emredildi. Sonradan bu topların sayısı, şehrin farklı yerlerine birkaç top
daha konmasıyla artmıştı. Palandöken tarafından kürtlerin görülmesi
ihtimaline karşılık, Karskapı ile Harputkapı mevkileri arasına toplar
konulması da düşünülmüştü.
Bu toplar, yalnızca kürtlere karşı yerleştirilmişti. O kadar açıkça
yerleştirilmişlerdi ki topçuyla desteklenen düzenli birliklerle elbette
mücadele edemezlerdi. Zira doğal olarak düşman tarafından neredeyse
iki üç atışla imha edilebilirlerdi. Kürtlerin saldırılarını da sahip
olduğumuz böyle bir konuşlanma ve böyle bir mürettebatla başarıyla
püskürtebilirlerdi.
Şubat ayı ortalarında, uzak mevzilerdeki bütün topların kamaları,
rasat ve nişangâh dürbünleri toplanmış ve kalenin içindeki depoya
kaldırılmıştı. Yakın mevzilerdeki topların da nişangâhları çıkarılmış, sıra
kamaların alınmasına gelmişti. Palandöken dağlarındaki toplar için de
aynı şekilde emir verilmişti, ancak bu çalışmalar tamamlanamamıştı.
Nişangâhlı olarak sadece kürtlerin saldırılarını püskürtmek için tahsis
edilmiş olan sahra topları kalmıştı.
Düzenli Türk birliklerinin yakın zamanda taarruz edebilecekleri
düşünülmüyordu. Türk birliklerinin moral bakımından bozuk oldukları,
yazdan önce büyük bir harekât ve taarruz yapma imkanlarının
bulunmadığı değerlendiriliyordu.
12 Şubatta, garda, tepeden tırnağa kadar silahlı Ermeni asker
kalabalığı 10 veya 12 silahsız Türk’ü kurşuna dizmişti. Tesadüfen garda
bulunan iki Rus subayı bu vahşete engel olmak istemiş, fakat kudurmuş
kalabalık, onların da aynı akibete uğrayacakları tehdidini savurmuştur.
Bu olayla ilgili olarak, kimse göz altına alınamamıştır.
13 Şubatta, Ordu Komutanı, Erzurum’da, sıkıyönetim ve devrim
öncesi kanun hükümlerine göre, yani idam cezası uygulaması olan,
Divan-ı Harbi yürürlüğe soktu. Albay Morel, Erzurum Kale Komutanı ve
Ermeni Mahkeme Başkanı olarak atandı ve aynı gün hareket etti.
Onunla birlikte Müstahkem Mevki Topçu Komutanı Tuğgeneral
Gerasimov da topların tahliyesi ihtimaline karşılık yeni bir üs hazırlamak
için yola çıktı. Ben, Müstahkem Mevki Topçu Komutan Vekili olarak
kaldım.
Albay Morel’in karargâhını çoğunlukla Rus subaylar
oluşturuyordu. Kurmay Başkanı, Kurmay Yüzbaşı Şneur’du.


Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 04:07:35 pm
Albay Morel, Ordu Komutanı gider gitmez bambaşka bir tavır
takınmaya başladı. Erzurum Garnizonunun elde tutulacağını, son ana
kadar savunulacağını, subaylardan ve eli silah tutabilen erkeklerden hiç
kimseyi salmayacağını açıkladı.
Ordu Komutanının ayrıldığı gün, Albay Morel’in makamında
görüşürken, kendisine, subaylar arasında buradan gitme arzusunda
olanların bulunduğunu söyledim. Erzurum levazım müfrezesi memuru
Ermeni Sogomonyan, herkesin huzurunda ve bağırarak; Divan-ı Harp
üyesi olarak hiçbir Rus subayını bırakmayacağını, gitmeye teşebbüs
edecek herkesi bizzat kendisinin vuracağını; Hasankale13 ve
Köprüköy’de14, kendisi tarafından verilen belgesi olmayanları, gitmek
isteyen herkesi gözaltına alıp Divan-ı Harp huzuruna getirecek
takviyeli karakollar tesis edildiğini söyledi.
Kurtulması güç bir kapana kısıldığımızı anladım. Sıkıyönetim ve
Divan-ı Harbin, hunharca davranan Ermenilere karşı değil de, daha
ziyade Rus subaylarına yönelik olduğu görülüyordu.
Şehirde zorbalıklar son bulmuyordu. Rus subayları değişmez bir
surette, silahsız ve savunmasız sivil Türkleri savunuyorlardı.
Maiyetimdeki subayların, sokaklarda yakalanmış ve gasp edilmiş
Türkleri güç kullanarak kurtardığı oluyordu. Laboratuar müdürü
memur Karayev, bir gün gündüz vakti sokakta bir Türk’ü soyup kaçan
Ermeni askere ateş açmıştı.
Silahsız sivilleri öldüren alçakların asılacağına dair verilen sözler
yerine getirilmedi. Teşkil edilen Divan-ı Harp, faaliyete geçmedi.
Ermeni askerlerin tehditlerinden korktu. Hiçbir suçlu Ermeni, Divan-ı
Harp yürürlüğe girmeden önce Ermeniler tarafından vaat edildiği gibi,
asılmadı. Yeri gelmişken belirteyim, Divan-ı Harbin yürürlüğe girmesi
konusunda daima esas itibariyle ve yüksek sesle bizzat Ermenilerin
kendileri ısrarcı olmuşlardı.
Türkler, açık açık Ermenilerin hiçbir zaman bir Ermeniyi idam
etmeyeceklerini söylüyorlardı. Biz de “Karga, karganın gözünü oymaz”
Rus atasözünün bu meselede ne derece isabetli olduğunu gördük.
Eli silah tutan Ermeniler kaçmakta olan aileleriyle birlikte gittiler.


13 Bugünkü adı Pasinler olan Erzurum merkeze bağlı ilçe
14 Erzurum ili Pasinler ilçesine bağlı, bugünkü adı Çobandede olan bucak merkezi



Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 04:08:22 pm
Tutuklu Yedek Subay Karagadayev, haberim ve iznim olmadan,
salıverilmişti. Onun neden salıverildiği soruma, Albay Morel,
sorgulamanın yapıldığını ve sorgulama sonucunda bu kişinin masum
olduğunun anlaşıldığı cevabını verdi. Sorgulamada bizden hiç kimsenin bilgisine başvurulmamıştı. Bu davada başlıca şahitler
olmamıza rağmen, ne benim ne de diğer subayların bilgisine
başvurulmuştu. Ayrıca ben yine de Alayda kendi sorgulamamızın
yapılmasını emrettim ve davayı Albay Aleksandrov’a havale ettim.
Yedek Subay Karagadayev’in buradaki görevinden alınarak Piyade
birliğine iade edilmesi için teklifte bulundum.
Tafta’da tarafımdan tutuklanan katil de mahkemeye çıkarılmadı.
En azından onun yargılandığına dair hiçbir bilgim olmadı. Albay Morel
de Erzurum’daki Müslüman halkın ayaklanmasından çekinmeye
başlamıştı.
Antranik 17 Şubatta, Erzurum’a geldi. İşgal edilen bölgeler
genel komiserinin yardımcısı Doktor Zavriyev de onunla birlikteydi.
Hiçbir zaman Ermeni tarihiyle ve onların iç politik hayatlarıyla
ilgilenmediğimiz için, Antranik’in Türk uyruklu olduğundan, Türk
Hükûmeti tarafından eşkıya ilan edildiğinden ve idama mahkum
edildiğinden, hiçbirimizin haberi yoktu. Bütün bunları, 7 Martta Türk
Ordu Komutanıyla yaptığım konuşmada öğrenmiştim.
Antranik, üzerinde dördüncü dereceden Aziz Vlademir, ikinci
dereceden Stanislav muharip nişanları ve ikinci dereceden askeri
Georgiyevski haçı bulunan Rus tuğgeneral üniformalıydı. Onunla
birlikte Kurmay Başkanı Rus Kurmay Albay Zinkeviç de Erzurum’a
gelmişti.
Antranik’in Erzurum’a gelmesinden bir gün önce, Albay Morel
tarafından kendisinden bir telgraf alındığı, telgrafta Antranik’in emri
üzerine Köprüköy’de Erzurum’dan kaçan tüm korkakları kurşuna
dizecek makineli tüfeklerin yerleştirildiğini yazdığı, herkese ilan edildi.
Antranik geldikten sonra Kale Komutanlığı vazifesine başladı.
Albay Morel onun emrine girdi. Biz de eskiden olduğu gibi Albay
Morel’in emrinde kaldık.


Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 04:09:02 pm
Antranik’in geldiği gün, subaylarımdan birisi, bana bağlı
topçuların bulunduğu muharebe bölgelerden birinde, özellikle de
Tepeköy’de Ermenilerin cinsiyet ve yaş ayrımı gözetmeksizin tüm
silahsız sivil halkı katlettiklerini rapor etti. Daha tanıştığımız ilk anda,
vakit geçirmeksizin bu durumu Antranik’e söyledim. Benim yanımda
Tepeköy’e yirmi süvari gönderilmesini ve en azından bir suçlunun
yakalanması için emir verdi. Bu emir yerine getirildi mi, bundan bir
sonuç alındı mı, şimdiye kadar bilmiyorum.
Albay Torkom yeniden ortaya çıkmıştı. Antranik’in gelişinden bir
iki gün sonra Ermeni Topçu Albay Doluhanov Erzurum’a gelmişti.
Bana Topçu Müfettişi olarak görevlendirildiği ve benim amirim olacağı
söylemişti. Benim, Tümen Komutanı yetkileri taşıdığımı üzerimde bir
emir komutaya ihtiyaç duymadığımı, aksi taktirde vakit geçirmeksizin
gideceğim ifade etmem üzerine, Albay Doluhanov’un Erzurum Kalesi
Topçu işlerini yürütmek üzere görevlendirildiğine dair bir emir
yayınlandı. Bana yolladığı emir ve talimatları da artık kendi adına
değil, Antranik adına göndermeye başladı.
Alayımda Topçu Tabur Komutanı olarak görev yapan
Ermenilerden Kıdemli Üsteğmen Canpolatyan da topçu karargâh
işlerime karışmaya çalışıyordu. Şöyle ki, topların mümkün mertebe
tahliye edilmesinin planlandığını, elektrik motorlarının ve
projektörlerin kısmen arızalı olduğunu öğrendiğinde, bir tek topun bile
tahliye edilmesine izin vermeyeceğini belirterek, “Rus subayları kalır
veya kalmaz, fakat her ne olursa olsun Ermeniler kalacaklar. Toplar,
onlara lazım olacak.” dedi.
Anlaşılıyordu ki, Ermeniler, Rusya’nın menfaatine hizmet etme
örtüsüne bürünüp, emir komutayı ellerine geçirmeyi, Rus subaylarına
ise sadece icra görevlerini bırakmayı istiyorlardı.
Meselenin açıkça Rusya’nın menfaatine değil, bilakis Rus
subaylarının yardımıyla Ermenistan’ın bağımsızlığının tesis edilmesine
doğru bir yol aldığı görülmeye ve hissedilmeye başlamıştı. Bu durumu
bütün güçleriyle açıktan açığa göstermemeye gayret ediyorlardı. Zira
böyle bir durumda Rus topçu subaylarının hepsi veya büyük
çoğunluğu derhâl gidebilirlerdi. Ermenilerin ise topçu subayları yoktu.


Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 04:09:49 pm
Ermeniler, topçu subaylarının gitmelerinden çok korkuyorlardı. 7
nci Kafkas Dağ Topçu Taburu Komutan vekili Yüzbaşı Plat bana şöyle
bir olay anlatmıştı: 7 Şubatta Dağ Topçusunun Erzurum’dan
Sarıkamış’a sevk edilmesi planlanmış. Ermeni yöneticiler bunu
öğrenince 5 Şubatta panik içerisinde Dağ Topçu Taburu İkmal
Komutanını yakalayıp tutuklamışlar. Ordu Komutanının emri üzerine
bu subay serbest bırakılmış. Bundan sonra onu, eğer Dağ Topçusu
Erzurum’dan gitmeye kalkacak olursa, bütün Erzurum’u kana
bulayacakları tehdidinde bulunarak, üç kez daha yakalamışlar. Kana
bulamaktan kastedilen tabii ki Rus subaylarıydı. Hapsedilenler, her
seferinde Rus karargâh subaylarının emriyle serbest bırakılıyorlardı.
Ordu Komutanı da Dağ Topçusunun gönderilmesini iptal etti.
Bu olay daha sonra beni, 7 nci Kafkas Dağ Topçu Tabur
Komutan vekili ile bir anlaşma yapmaya zorlamıştı.
Ordu Komutanının emriyle Erzurum’dan ayrılmamız hâlinde
bizim Rus Topçu subaylarına fiziki kuvvet uygulanma ihtimalini
düşünerek, Ermeniler bize veya bizim subaylarımıza, Ermeni
çıkarlarına hizmet etmeye zorlamak için ellerini kaldırırlarsa, karşılıklı
olarak birbirimize yardımcı olacağımız hususunda anlaştık. Tabii ki bu
anlaşma gizliydi. Maddi güç olarak elimizde toplar, makineli tüfekler
ve Rus subayları vardı.
O sıralarda, benim tavsiyem üzerine, Topçu Tabur Komutan
vekili, kendi subaylarını, kendisinin ve bizim dairelerimizin yakınında
grup hâlinde toplamıştı. Bizzat ben de Alayın teşkil edildiği ilk günden
itibaren, Alaydaki herkesi, Rus birliklerinin Erzurum’a girdiği günden
itibaren şehrin Müslüman mahallesinde bulunan Topçu Komutanlığı
yakınlarında toplamıştım.
Antranik’in Erzurum’a gelmesiyle birlikte, Albay Morel’in
karargâhında, şehrin sakinlerinin ayaklanacağına dair korku hayli
güçlenmişti. Bu korku, her geçen gün daha da çok artıyordu.
Antranik’in gelişinden üç gün kadar sonra Albay Morel’den,
varsayılan isyanın liderlerinin tutuklanması sırasında gerçekten bir
isyan patlak verecek olursa, Mecidiye15 Tabyasından şehrin Müslüman
mahallesine topçu ateşi açmaları için tecrübeli subaylar
görevlendirmemi isteyen bir emir aldım. Hepimize de şehrin
Müslüman mahallesinden Ermeni mahallesine taşınmamız emredildi.


Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 04:10:31 pm
Yaklaşık iki yıldır Müslüman halkla yan yana yaşayan ve bu halkı
çok iyi tanıyan biz Rus subayları isyan ihtimaline inanmıyorduk.
Ermeni korkaklığına açıktan açığa gülüyorduk.
Topçu subayları tabii ki, açıkça; şehre topçu ateşi açmayı
reddettiklerini bildirdiler. Zira sivil halkın, kadınların ve çocukların
üzerine ateş açmak için değil, bilakis düşman ordusuyla şerefli bir
savaş yapmak için çalıştıklarını söylediler. Mevcut durumda,
Ermenilerin korkudan veya başka sebeplerden hiç olmayacak bir
yerde silahlı isyan olacağı değerlendirmesinde bulunduklarına ve ateş
açılmasını talep ettiklerine şüphemiz kalmamıştı.
Şehrin Müslüman mahallesinden taşınmadık. Çünkü ilk olarak
tahsis edilen bu kısa sürede taşınmak fiziken mümkün değildi. İkinci
olarak da bizim taşınmamız Ermenilerin eline şehrin bu mahallesinde
Erzincan örneğinde olduğu gibi serbestçe katliam yapma imkânı
verebilirdi.


15 Mecidiye Tabyası; Erzurum’un hemen batısındaki 2042 rakımlı Topdağı’nda olup
kuzeydeki Gürcüboğazı girişini ve kuzeydoğudaki Vank Deresini kontrol etmektedir.


Üçüncü olarak şehrin Ermeni mahallesine taşınmamızla birlikte, artık kendilerine güvenmediğimiz Ermenilerin ellerine
düşebilirdik.
Müstahkem mevki kadrosuna girmeyen, Dağ Topçu Taburu
subayları da aynı şekilde taşınma teklifini reddettiler. Sonunda bu
mesele bizzat Ermenilere havale edildi. Olacağı varsayılan isyanın
liderlerinin tutuklanması işleminin herhangi bir başkaldırı olmaksızın
yapıldığını söylemeye gerek yok.


Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 04:11:11 pm
Albay Morel’in şehrin üzerine muhtemelen toplarla ateş açılması
emri, subayları heyecanlandırdı ve beni, maiyetimdeki topçu
subaylarını toplamaya mecbur etti.
Bir gün ara ile iki toplantı yaptık. İlk toplantıda, Erzurum ve
Deveboynu Müstahkem Mevki topçu subayları, garnizonun diğer tüm
birliklerinde bulunan topçu subayları, o sıralarda birkaç gündür
Erzurum’da bulunan iki İngiliz subayı, sonra Albay Morel, Albay
Zinkeviç, Albay Doluhanov, Albay Torkom, Antranik ve Doktor
Zavriyev de hazır bulundular.
İngiliz subaylar buradan ayrılıp birkaç gün sonra geri
dönerlerken, cephe gerisini, cephe karagâhını, yabancı askerî
misyonları, Rus Topçu subaylarının ruh hâllerini, Rus subaylarıyla
Ermeni subaylar arasındaki ilişkiyi, ve Ermenilerin kanlı eylemlerine
karşı alınan tedbiler konusunda bilgilendirilmişlerdi. Bu subaylar
özellikle davet edildiler. Çünkü, emrimde ne postane, ne de telgraf
vardı. Çektiğim telgraflarımın yerlerine ulaştığından asla emin
olamıyordum. Daha da doğrusu telgraflarımın iletilmediğinden
kesinlikle emindim.
Toplantıda mevcut durumu ve Rus topçu subaylarını Erzurum’a
getiren sebepleri etraflıca izah ettim. Toplantı salonunda bulunanları
şahsi gözlemlerimden, raporlardan ve diğer kişilerin, Ordu Komutanı
General Odişelidze’nin anlattıklarından öğrendiğim tüm Ermeni
münasebetsizlikleri ve vahşeti hakkında detaylı olarak bilgilendirdim.
Konuşmamı özellikle üstüne basarak şu sözlerle bitirdim. “Biz Rus
subaylarıyız. Erzurum’da adımızla ve üniformamızla, zavallı halk
üzerindeki, yağmacı Ermeni vahşetini örtmek için kalmadık. Biz
vazifemize sadık bir şekilde ve amirlerimize itaat ederek Rusya’ya
hizmet etmek için kaldık. Ermeni katliamına ve vahşetine değil, Rus
davasına hizmet için kaldık. Tüm dünyanın nazarında asla adımızın
kirlenmesi niyetinde değiliz. Biz burada bulunduğumuz sürece Ermeni
münasebetsizliklerinin son bulmasını istiyoruz. Aksi takdirde bir an
önce geriye dönmemiz konusunda ısrarcı olacağız.”


Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 04:11:56 pm
Benden sonra diğer subaylar tarafından dile getirilen
düşüncelerle de söylediklerim doğrulandı.
Antranik, Ermeni halkının Rusya’ya minnettarlığını büyük Rus
milletinin bir parçası olduğunu; şimdi ondan ayrılmayı düşünmeyerek,
sadece Rusya’ya yardım etmek istediğini; katliamın asırlardan beri
Ermenilerle Türkler arasında var olan düşmanlığın sonucu olduğunu;
tüm münasebetsizliklerin ve şiddetin kararlı bir şekilde sona
erdirileceğini; yakın bir gelecekte sivil halka şiddet uygulanması
ihtimali düşüncesinin bile görülmeyeceğini; kötü işlere son vermek
için buraya geldiğini; eğer bunu başaramazsa, ilk önce kendisinin
buradan ayrılacağını söyleyerek cevap verdi. Konuşmaların hepsi
tercüman aracılığıyla yapılıyordu.
İsteyen subayların Erzurum’dan ayrılıp ayrılamayacağına dair
dile getirilen soruya; cesaretsizlerin ayrılmasının dava için daha iyi
olacağını ifade ederek, bunların ayrılmalarına engel olmamaya “gayret
göstereceği” cevabını verdi.
Albay Zinkeviç, orada hazır bulunan herkesi, hizmet etmek için
kaldığımız davanın, büsbütün Rus davası olduğuna ve kendisinin de
büyük bir inançla bu davaya sarıldığına dair inandırmaya çalıştı.
Toplantı sonunda subaylar tarafından; meselenin daha sonra
nasıl seyredeceğini, Antranik’in taahhütlerinin gerçek olup olmadığını;
bu taahhütlerin ne derece geçerli olduğunu görmek için, yedi hatta on
gün beklemek, bilahare de duruma göre hareket etmek konusundaki
dilekler dile getirildi.
Toplantı 20 veya 21 Şubatta yapılmıştı. Bu toplantıdan sonra
Albay Doluhanov, bana, Rus subaylarında Ermenilere karşı duyulan
nefreti gözlemlediğini ve hayretler içinde kaldığını, subayların neden
Ermenilerden bu derece nefret ettiğine şaşırdığını söyledi. Bunu diğer
subaylara da açıklamıştı.
Antranik, herkesin, milliyet ayrımı gözetmeksizin, işlenen her
cinayet için, katil ister Ermeni, ister Müslüman olsun, aynı şekilde
cezaya çarptırılacağı konusunda bir emir yayınladı. Şehrin her
tarafına, halkı korkmamaya, dükkânlarını açmaya, kendi işleriyle
uğraşmaya çağıran Türkçe bildiriler asıldı. Çalışmak üzere toplanıp
götürülen, her Türk’ün katlinden konvoya eşlik eden tüm personelin
sorumlu tutulacağı vb. ilan ediliyordu.


Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 04:12:42 pm
Bu olaydan bir gün sonra, Belediye civarındaki bir sokaktan atla
geçiyordum. Benimle birlikte Tabur Komutanlarımdan Ermeni Kıdemli
Üsteğmen Canbolatyan da vardı. İlanı okuyan birkaç Türk’ü görünce
durduk.
Kıdemli Üsteğmen Canbolatyan, orada toplananlara, Türkçe
olarak; sivil Türk halk üzerinde Ermeni askerleri tarafından şiddet
uygulanmasına müsaade etmemek için Komutanlığın tüm tedbirleri
aldığını, eğer, şehir sakinleri bir isyan çıkarmazlarsa onlara hiçbir
kötülük yapılmayacağını açıkladı.
Orada bulunanlar geçen iki yıllık sürenin, hiçbir isyanda
bulunmadıklarına ve bulunmak istemediklerine, isyan etmeyeceklerine
bizzat şahit olduğunu, yalnızca savunmasız kişilerin tahkir
edilmemesini istediklerini söylediler.
Kıdemli Üsteğmen Canbolatyan’dan, oradakilere benim Topçu
Alayının Rus Komutanı olarak ve bütün Rus subaylarının daima
silahsız ve sivil Türklerin koruyucusu olduğumuzu ve olacağımızı,
elimizden geldiğince şiddete izin vermemek için tüm tedbirleri
aldığımızı, bu hususta yetkililere bir kez daha müracaatta
bulunacağımızı izah etmesini rica ettim.


Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 04:13:27 pm
Kalabalıktan pek çok kişi, bunu bildiklerini söyleyerek sözlerimi
doğruladılar. Aynı anda iki üç kişi orada bulunan kalabalığa, benim
kendilerini 7 Şubatta ölümden kurtardığıma dair şahitlik etti. Kıdemli
Üsteğmen Canpolatyan, Ermeni Komitesinin çalışmalarına iştirak
ediyordu.
Subaylar genel toplantısının ikincisinde, yabancı olarak sadece
Doktor Zavriyev vardı. Burada; 2 nci Erzurum Kale Topçu Alayının,
Ermenilerin onu saymak istedikleri gibi, hiç de Ermeni Alayı
olmadığını; sadece askerlerinin Ermeni olduğunu; hiçbirimizin paralı
asker olarak Ermenilerin hizmetine girmediğimizi ve girmek de
istemediğimizi; Ermeni birliklerinde hizmet etmek için imza
atmadığımızı; bu hususta bir sözleşme imzalamadığımızı; hükûmetin
bu Alayın Rus mu, Ermeni mi olduğunu kesin olarak belirlemesi
gerektiğini; Rus Alayı ise bize Rus askerlerinin gelmesini; eğer Ermeni
Alayı ise arzu eden subayların Rus Kolordusuna gitmelerini; Kafkasya
cephesinde hizmet etmek istemeyenlerin, sadece şeklî bir engel teşkil
eden sıkıyönetim hâli dikkate alınmadan ayrılmalarına müsaade
edilmesi gerektiği dile getirildi.
Güney Kafkasya’nın Rusya’dan ayrılması durumunda, ki bu
söylentiler bize kadar ulaşmıştı ve bu bugünlerde beklenmekteydi; o
zaman bizim bir an önce ayrılmamız gerekirdi. Zira böyle bir durumda,
bizler Güney Kafkasya’da yabancı konumuna düşecektik.


Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 04:14:07 pm
Mevcut talimatlara ve emirlere uygun olarak, herkesin amirine
yazılı başvuru yaparak terhisini veya Rus Kolordusuna naklini isteme
hakkına sahip olduğu ortaya çıktı. Bu hususta bana verilen dilekçeleri
geciktirmeyeceğimi, gereğinin yapılması için üst yazıyla ilgili
makamlara göndereceğimi açıkladım.
Bu toplantıda 7 nci Kafkas Dağ Topçu Taburu subayı Kıdemli
Üsteğmen Yermolov, subaylara; kendisinin yeniden tesis edilen
Ermeni Taburunda hizmet etmek istemeyerek terhisini isteyen bir
dilekçe yazdığını; başlangıçta kalması için onu ikna etmeye
çalıştıklarını, kararlı bir şekilde kalmayacağını söylemesi üzerine, Albay
Morel’in yazılı bir emir yayınlayarak, Kıdemli Üsteğmen Yermolov’un
“aykırılık” yani diğer bir deyişle, subaylık vazifesi için hiç işe yaramaz
ve zararlı biri olduğu gerekçesiyle, Cephe Karargâhı emrine
görevlendirilmek üzere ilişiğinin kesildiğini belirttiğini, ayrıca 24 saat
içerisinde Erzurum’dan ayrılması konusunda talimat verildiğini söyledi.
Kendi işini mükemmel seviyede bilen ve birkaç muharip nişanı
olan muharip bir subaya böyle davranılmıştı. Sadece kendince geçerli
sebeplere dayanarak Ermeni askeri birliğinde çalışmak istememesi
yüzünden, Albay Morel açıktan açığa Ermenilere duyduğu haddinden
fazla bağlılığını ortaya çıkaran birkaç söz sarf etme ihtiyatsızlığına
sebep olduğu için, onu karalamışlardı.
Doktor Zavriyev bu toplantıda, Rus subayları, şu konularda ikna
etmeye çalıştı. Subaylar Erzurum’da kalarak Ermenilerin değil,
tamamen Rusların işini yapmakta ve sadece Rusya’nın çıkarlarına
hizmet etmektedirler. Ermeni halkı Rusya’ya sınırsız derecede
mecburdur. İleride sadece Rusya’nın himayesi altında varlık
gösterebileceklerdir. Ermeniler hiçbir surette Rusya’dan ayrılma
niyetinde değillerdir. Ermeni halkı, Rus halkının bir parçasıdır. Bizzat
Rusya’nın ekonomik ve siyasi menfaatleri barış imzalanıncaya kadar
Erzurum’da bulunmamızı zorunlu kılmaktadır. Rus vatandaşları olarak
ahlaki açıdan: “Siz Ermeniler ve Türkler kendi hesabınızı kendiniz
görün! Birbirinizi mi kesiyorsunuz? Buyurun kesin. Şeytan görsün
yüzünüzü. Bu sizin iç meseleniz. Biz Rusların burada yapacak işi yok.”
diyemeyiz.
Son olarak da, “Madem ki o kadar insanî ve o kadar ısrarlı bir
şekilde sivil halkın katledilmesine son verilmesini istiyoruz, o zaman
gerçek insanlığımızla biz, kudurmuş Ermeni ayak takımının
Müslümanları Erzurum’da katletmesine izin vermemek için,
Erzurum’da kalmaya mecburuz.” dedi.


Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 04:14:54 pm
Doktor Zavriyev’in konuşması etkili olmadı. Bizzat kendisi bu
toplantıdan sonra bana, meselenin ümitsiz olduğunu ve bütün
subayların muhtemelen ayrılacaklarını ifade etti.
Erzurum’un Türkler tarafından alınmasını müteakip 10 gün
kadar sonra bazı belgeleri okuma imkânım oldu. Bu belgelerde; Rus
subaylarının yardımıyla Ermeni özerkliğinin tesis edilmesi hakkındaki
şüphelerimizin hiç de asılsız olmadığını gördüm. Bu belgede Doktor
Zavriyev, çok açık bir şekilde özerk bir Ermenistan kurma niyetinden
bahsediyor. Belge, Zavriyev’in Erzurum’a gelmesinden önceki bir tarihi
taşıyordu.
Rus subayların içinde bulundukları ruh hâllerine dair yaptığı
değerlendirmede, Doktor Zavriyev yanılmıyordu. Gerçekten de ayrılma
isteğimiz, yüzlerimizden okunabiliyordu. Ermenilerin ne istediği, Rus
subaylarının ne için onlara lazım olduğu açıkça görülüyordu.
Hepimiz sadece askerdik ve politikayla uğraşma niyetimiz yoktu.
Ermenilerin partizan savaşını da kendi meselemiz gibi sayamazdık.
Antranik’in sözleri vaatten öteye geçmedi. Halk, onlara
inanmıyordu. Pazarlar kapalıydı. Herkes korkuyordu. Şehrin Müslüman
mahallesinde sokaklarda kimsecikler yoktu. Sadece Belediye binasının
yakınlarındaki bir iki dükkân açıktı. Gündüz saatlerinde birkaç Türk bir
araya gelebiliyordu. Hiçbir Ermeni idam edilmemişti. Ermenilerin her
zamanki planı şöyleydi: “Suçlular yok. Suçluyu gösterin. Derhâl
yargılansın. Kimin suçlu olduğunu bilmeden nasıl cezalandırabiliriz ki?”
Buna karşılık Ermenilere, değişmez biçimde; Rus subaylarının
şimdiye kadar cezasız kalmış birçok suçluyu onlara gösterdikleri; Rus
subaylarının polis tarafından aranan Ermenileri bulmak zorunda
olmadıkları; Ermenilerin gerçekten iyi niyetle suçluları bulmak
istiyorlarsa çoktan ve muhakkak pek çoğunu bulabilecekleri cevabı
veriliyordu.
Ermenilerin ikiyüzlülüğü, giderek daha da şiddetli bir şekilde itici
geliyordu. Sivil halka yönelik münferit şiddetin ardı arkası
kesilmiyordu, fakat bu gizli bir biçimde yapılıyordu. Ermeniler,
faaliyetlerini şehirden, bizim göremeyeceğimiz civardaki köylere
taşımışlardı. Şehre yakın köylerdeki Türkler kayboluyorlardı. Bu
kayıpların nasıl ve nereye olduğunu bilmiyorum. Uzak köylerde ise
halk, silahla kendini savunmaya başlamıştı.


Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 04:15:45 pm
Şehirde olacağı varsayılan ayaklanmanın önüne geçme perdesi
altında, halk tutuklanıyordu. Albay Morel’e, tutuklananların
hayatlarının ne ölçüde emniyette olduğunu sordum. Bu tutuklamalarla, insanlar, Erzincan örneğinde olduğu gibi, organize bir
şekilde koyun gibi boğazlanacaklar mı, diye imada bulundum.
Çıkarılacağı düşünülen Türk isyanının tutuklanan elebaşlarının
emniyetli konvoyla toplu hâlde en uzak cephe gerisine, Tiflis’e, sevk
edileceklerini, bir kısmının ise ayaklanmaya karşı güvenli bir koz teşkil
etmeleri maksadıyla Erzurum’da rehine olarak tutulacakları cevabını
verdi.
Ermeni levazım birimlerinin kanun dışı hareketlerine dair
raporlar gelmeye başlamıştı. Şöyle ki, alay personelinin iaşesi için yağ
talebi ikmal sırasında reddediliyordu. Eğer elektrik bölüğü için bir
talepte bulunulmuşsa, bu bölüğün bir zamanlar Antranik ile bir çeşit
iyi ilişkiler kurmuş Başçavuşu gittiğinde, muhakkak yağ ikmali
yapıyordu. Erzak deposu yöneticisi Ermeni görevli de güya, Antranik’in
şekerleri kendi dairesinde tuttuğunu ve dağıtımını da bizzat kendisinin
düzenlediğini gerekçe göstererek, Alayın istediği şekeri vermemişti.
Bu Ermeni görevli yazılı belge vermeyi de reddetmişti.
Cephe gerisinden lojistik destek hatlarını takip ederek gelen
subaylar, lojistik destek hatlarında bir Rus subay için ne karnını
doyurma ne de istirahat etme imkânı olmadığını, ancak bir Ermeni
subayı için hem yiyecek hem de sıcak bir yer bulunduğunu belirterek,
yakınıyorlardı.


Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 04:16:30 pm
Şubatın ortasında topçu subaylarına Ordu Karargâhının emri
üzerine iki vagon verildi. Subaylar, eşyalarının bir kısmıyla ailelerinin
bir bölümünü bu vagonlarla cephe gerisine tahliye ettiler. Geriye
kalan ailelerin ve malzemelerin tahliyesi için üç vagon daha talep
edilmişti. Bu isteğe Ordu Karargâhı tarafından, Karargâh Erzurum’dan
ayrılmadan bir süre önce izin verilmişti.
Karargâh şehirden ayrıldıktan sonra, bu vagonların tahsisi işi
uzadı. Sonunda Albay Zinkeviç tarafından, vagonların teslim edilmesi
için yazılı müracaatta bulunuldu.
Bu belgeyi alan vagon tahsisatından sorumlu Ermeni memur
veya subay, iki gün içinde vagon tahsis edilemeyeceğini bildirmişti.
Daha sonra ne zaman tahsis edileceğini bildireceğine dair söz vermiş.
Oysa Ermeni kaçaklar tahsisat işinde bizim önümüzde, öncelikli yere
sahiptiler.
Araba katarlarında bizzat kendimiz ve Ruslar olmadan
ailelerimizi ve eşyalarımızı arabalarla göndermekten sakınıyorduk.
Zira, cephe gerisindeki lojistik hatları bile iyi silahlanmış Ermeni
kaçaklar ve firarilerle doluydu. Buralar hiçbir surette emniyetli değillerdi. Çünkü, muharebe sahasından ve gerçek askerlerden
korkakça ve rezilce kaçan Ermeniler, tek başına yakaladıkları silahsız
ihtiyar, kadın ve çocuklara sürü hâlinde saldırırken haddinden fazla
cesur, fedakârlık derecesinde de gözü pektiler.
Bu sıralarda cephe gerisinden, birliklerin takviye edilmesi işi çok
yetersizdi. Piyade birliklerinin morali hayli bozuktu. Ne üst rütbeli ne
alt rütbeli hiç kimse komutanlarına itaat etmiyordu. Bölükler, Antranik
gelmeden önce mevzilere gitmeyi reddediyorlar ve gitmiyorlardı.
Şimdi gidiyorlar, fakat cepheden rezil bir biçimde firar ediyorlardı.
Antranik’in bizzat kendisi onları kılıçla ve yumruk darbeleriyle
mevzilere geri kovaladı. Rus subaylarının zorla tutulduğu birlikler de
küçük ve kirli birer çete hâlini almışlardı.
Bilmiyorum, Antranik, askeri meselelerde çok bilgili birisi
olabilirdi, fakat Albay Doluhanov tarafından bana iletilen Topçu
birlikleriyle ilgili emirleri, anlamsızlıkları ve saçmalıkları ile sık sık beni
hayretler içerisinde bırakıyordu.
Meselenin teknik tarafı, maiyetteki toplar için iyi eğitilmiş
mürettebat, alt komuta kademesi için iyi personel, her şeyden önce
yeterli sayıda iyi eğitimli ve kuvvetli piyade gerekli olduğu olguları hiç
hesaba katılmaksızın, Antranik’in önderlik ettiği Ermenilerin tüm
ümidinin Rus toplarında ve Rus topçu subaylarında olduğu
görülüyordu.


Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 04:17:23 pm
Asıl amaçları çok açıktı: Kaçış sırasında toplarla örtü sağlamak.
Gerçekte de aynen böyle oldu.
Trabzon’da barış görüşmelerinin başlaması devamlı
erteleniyordu. Başlangıçta eski duruma göre 17 Şubatta yapılması
kararlaştırılmış, sonra 20’sine, en sonunda da 25 Şubata ertelenmişti.
Bu haberleri Erzurum Müfreze veya Kale Karargâhı vasıtasıyla
alıyordum. Telgraf muhaberem yoktu. Her iki karargâhım da şehrin
birbirine zıt istikametinde bulunuyordu. Kale karargâhının telefon
muhaberesi neredeyse hiç çalışmıyordu. Bazen çalıştığında da hiçbir
şey anlaşılmıyordu. Bu yüzden günde iki kez bizzat Kale karargâhına
gitmem gerekiyordu.
Albay Morel’den ve karargâhından aldığım bilgilere göre;
cephede düzenli Türk birlikleriyle değil, bilakis kürt çeteleriyle ve
aralarında Türk Ordusunun 1916 yılında Erzurum’dan ayrılışı sırasında
burada kalmış pek çok eğitimli askerin de bulunduğu, civar köylerde
isyan etmiş gruplarla karşı karşıya olduğumuzu anlıyordum.


Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 04:18:10 pm
Bu kürt çetelerin, aralarında askerlerin de bulunduğu yerel halkın
nefs-i müdafaa maksadıyla teşkil edildiği, buraya gelen birkaç Türk
subayı ile asker eğitmen tarafından askeri bir eğitimden geçirildiği
tahmin ediliyordu.
Saldıranların ellerinde sadece Ermeniler tarafından Erzincan’dan
geri çekilirken bırakılmış iki Rus Dağ Topu bulunduğu hesap
ediliyordu. Keşif sonuçlarına göre kürtlerin Famski, Erzincan ve Oltu
istikametlerinden saldırması gerekiyordu. Cephe gerisinden, Kars
yolundan ve Palandöken’den de gelmeleri muhtemeldi. Albay Morel,
nedense başlıca tehlikenin Oltu istikametinden geleceğini
değerlendiriyordu.
Keşif faaliyetleri, bana göre, Ermeniler tarafından berbat bir
şekilde yapılıyordu. Atlı birlikler, keşif faaliyetleriyle değil, daha ziyade
köylerde soygun ve katliam, köylülerin hayvanlarını çalmakla
meşguldü. Keşif raporlarında sık sık yalan söylüyorlardı.
Eğer keşif müfrezesinden 2000 kişilik düşman kuvvetinin
saldırdığı bilgisi alınmışsa, gerçekte orada 200 kişiden daha az bir
kuvvet olduğu ortaya çıkıyordu.
300-400 kişilik keşif müfrezesinin üstün düşman kuvvetleri
tarafından çembere alındığına ve birliğin kuşatmayı yarmayı
başardığına dair bir bilgi alındığında ise müfrezenin bir ölü ve bir
yaralı kaybı olduğu ortaya çıkıyordu.
Bir gün gündüz vakti, Ermeni bir subay, telefonla topları
korumakla görevli askerlerle müfrez görevde bulunduğu topçu
muharebe sahasından, 400 kişilik silahlı bir müfrezenin üzerlerine
doğru hareket hâlinde olduğunu telefonla rapor etmişti. Gerçekte ise
tam karşıdaki köyden silahsız iki kişinin geldiği ve bir süre sonra da
geri döndüğü anlaşılmıştı.
Ermenilerin Erzincan’dan kaçışlarından Erzurum’un Türk
birliklerince alınmasına kadar geçen süre zarfında, saldıran Türk
güçlerinden, şu ana kadar bildiğim kadarıyla keşif birlikleri sadece bir
süvari ele geçirmişlerdi. Ben bu kişiyi bizzat görmedim. Kuvvetle
ihtimal bu talihsizin ya ayakları donmuştur ya da bir başkasının
yardımı olmaksızın yürüyemeyecek durumdadır.
İkinci toplantıdan sonra bana, Alaydan terhis edilip Rus
Kolordusuna, başka komutanların emrine ve diğer milliyetlerden
askerlerin bulunduğu birliklere atandırılma isteklerinin yazılı olduğu
birkaç dilekçe sunulmuştu.


Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 04:18:59 pm
Albay Morel’e; muhtemelen pek çok Rus subayının belki de
hepsinin Erzurum’dan gidebileceğini rapor ettim. Kıpkırmızı kesildi ve
zorla da olsa, Divan-ı Harp kararlarıyla da olsa buna müsaade
etmeyeceğini söyledi. Ona, topların hâlâ benim subaylarımın elinde
bulunduğunu, şiddete karşı toplarla cevap verilebileceğini, mevcut
şartlarda hükûmet kararnamesine dayanarak gitmenin, herkesin
kanuni hakkı olduğunu ifade ettim.
Albay Morel’e hiçbir subayın kendiliğinden gitmek istemediğini,
herkesin hakkından istifade etmek için kanuni izin istediğini, aksi
taktirde kanunî görevlerinin başında kalan bizlerle, daha önceden
kendiliğinden giden kimseler arasında hiçbir fark olmayacağını izah
ettim. Durum şimdi öyle karmaşık bir hâl almıştı ki, vicdan ve görev
şerefi, burada kalmaya müsaade etmiyordu.
Albay Morel, gitmek için hiçbir kanuni hakkın olmadığını, gitmek
isteyenlere, bunu denemeye kalkışmaları hâlinde, Kıdemli Üsteğmen
Yermolov’a verdiği gibi sicil vereceğini söyledi.
Albay Doluhanov’un Tiflis’te ve Batum’da pek çok istekli subay
olduğunu belirtmesi üzerine, istemeyen kişileri kalmaya zorlamanın
anlamsız olduğunu söyledim. Albay Morel; gelen İngiliz subaylarından,
Erzurum’da kendi emrine görevlendirilmesi için 60 İngiliz topçu subayı
gönderilmesini rica ettiğini ve bu konuda kendisine söz verildiğini
açıkladı.
Bu konuşma yapılırken, Erzurum istasyonunda paralı olarak
istasyon şefliği görevini yürüten bir Rus veya muhtemelen Polonyalıyı
hiçbir para karşılığı görevde kalmak istememesi üzerine
tutukladıklarını ve zorla kalmaya mecbur ettiklerini öğrendim.
Tabur komutanlarına, mümkün mertebe topçu karargâhı
yakınlarına, bütün subaylar dahil olmak üzere taşınmalarını, emirleri
daha iyi iletebilmek ve her ihtimale karşı, bir şey olması durumunda,
dağınıklığa ve tuzaklara düşülmemesi maksadıyla, subayları kendi
yakınlarında gruplandırmaları emrini verdim.
Kıdemli Üsteğmen Yermolov’dan, Erzurum’dan ayrılmadan önce,
Sarıkamış’ta, Ordu Kurmay Başkanı General Vışinski’ye uğrayarak,
burada hangi şartlarda bulunduğumuzu, Ordu Komutanından bir an
önce bizleri Ermeniler arasındaki bu düzmece hâlimizden kurtarması
için girişimde bulunmasını istediğimizi anlatmasını rica ettim. Aynı
şekilde durumumuzu Topçu Başkanı General Gerasimov’a da
aktarmasını söyledim. Yermolov, 25 Şubatta gitti.


Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 04:19:44 pm
Galiba 24 Şubatta Erzurum üzerinde bir Türk tayyaresi
görünmüş, keşif yapmış ve geri dönmüştü. Bundan, düzenli Türk
birliklerinin şu sıralar Erzincan’da ve hatta Mamahatun’da16
bulunduklarına hükmettim.
Bu günlerde Albay Morel, Türklerin Erzurum’un temizlenmesini
talep eden bir “bildiri” gönderdiklerini söylemişti. Erzurum’un Türkler
tarafından alınmasından sonra Kolordu Komutanı Kazım Bey17 ile
görüşmemde; bunun hiç de bir bildiri olmadığını, bilakis kendisinin,
yani Türk Kolordu Komutanının gerçek bir mektubu olduğunu
öğrendim.
Eğer, Türklerin isteği bizce kabul edilseydi ve bu mektuba
anonim, illegal bir yazı gibi bakmamız gerekseydi bile, her hâlükârda
Albay Morel, beni yanıltmak ve resmi bir mektubu, düzenli Türk
Kuvvetlerinin komutanı tarafından imzalandığını gizleyerek, “bildiri”
diye adlandırma hakkına sahip değildi.
24-25 Şubatta, Kale karargâhının bilgilerine göre, cephede
durum endişe verici değildi. Tekederesi18
yakınlarında, oraya
gönderilen müfreze tarafından tutulan bir kürt grubunun bulunduğu
haberi geldi. Ilıca yakınlarında Erzurum’dan yetişen kuvvetler, güya
birkaç verst (1,06 km.) geride düşmanı püskürtmüşler.
26 Şubatta, Erzurum’dan Tekederesi’ne giden Ermeni
müfrezesinin kuşatıldığı, darmadağın edildiği ve geriye kalanların
rezilce kaçtıkları; Ilıca müfrezesinin de neredeyse koşar adım geri
çekildiği ortaya çıktı.
Albay Morel, taarruz eden Türk kuvvetlerine topçu ateşi açılması
konusunda bana sözlü emir vermişti fakat, hiçbir yerde taarruz eden
kimse görülmüyordu. Harput yolunda, panik hâlinde, dağınık vaziyette
geri çekilen Ermeni sürüsü koşuyordu.


16 Bugünkü adı Tercan olan Erzincan merkeze bağlı ilçe.
17 Kâzım (KARABEKİR), 1882 yılında İstanbul’da doğmuş, 1902 yılında Harp Okulu’nu,
1905’te de Harp Akademisi’ni bitirmiştir. 1 nci ve 6 ncı Ordu Kurmay Başkanlıkları, 18
nci Kolordu, 2 nci Kolordu, 1 nci Kafkas Kolordusu, 14 ncü ve 15 nci Kolordu
Komutanlıkları, 14 Haziran 1920’de Doğu Cephesi Komutanlığı görevlerinde bulundu.
21 Ekim 1923’te 1 nci Ordu Müfettişliği’ne atanmakla beraber aynı zamanda
milletvekili olduğundan, Büyük Millet Meclisi kararıyla 19 Aralık 1923’te izinli
sayılmıştır. TBMM’nin I nci ve II nci devrelerinde Edirne Milletvekili, V nci ve VIII nci
devrelerinde de İstanbul milletvekili olmuştur. 1946-1948’de TBMM Başkanlığı
yapmıştır. 25 Ocak 1948’de vefat etmiştir. AskerÎ, siyasî, tarihî mahiyette pek çok
konferans ve eserleri vardır. Bunlardan 44 kadarı basılmıştır. Türk İstiklal Harbine
Katılan Tümen ve Daha Üst Kademedeki Komutanların Biyografileri, s.177-179.
18 Erzurum merkeze bağlı köy.



Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 04:20:31 pm
Trabzon yolunda ise Ermeniler, sefer hâlindeki gibi konvoy hâlinde hiçbir yerde durmayarak ve
açılmayarak sakin bir şekilde geri çekiliyorlardı.
Öğleden sonra, düşmanın 6 verst uzaklıkta, Gez köyünün19
yakınlarında olduğu anlaşıldı. Benim değerlendirmeme göre, mevcudu
en az 1.500 civarında olan birlikler görünmeye başladı.
Sayı önemsizdi fakat, bunlar hiç talim görmemiş kürt eşkıya
izlenimi vermiyorlardı. Eğitim gördükleri, disiplinli bir şekilde sevk ve
idare edildikleri görülüyordu. Sadece bir miktar yaya ve süvari
döküntüsü, bunların düzenli birlikler değil, organize olmuş kürtler
olabileceğini düşündürüyordu.
Ricat edenlerin hâli acıklı ve insanı çileden çıkaracak şekilde
rezildi. Kâh yolun yakınlarında kısa kaygan bir zincir gibi dağılıyorlar,
kâh yeniden toplanıyorlardı. Korku ve endişenin hâkim olduğu
görülüyordu. Antranik, giderek dağılan bu kaygan zincirin önüne
geçti. O oradayken ricat edenler biraz doğruldular, fakat yeniden sağa
sola yattılar ve artık bir daha kalkmadılar.
Topçu ateşimiz akşama kadar devam etti. Karanlığın basmasıyla
birlikte ateş sona erdi. Kürt saldırılarına karşı savunmanın
başlamasıyla birlikte, ayrılmayla ilgili her türlü konuşmanın bir kenara
bırakılıp, her subayın muharebenin durumunun kendisinden talep
ettiği her şeyi şerefli bir şekilde ifa etmesiyle bu meseleyi nasıl
değerlendirdiğimiz kendiliğinden ortaya çıkmıştır. Herkes, şimdi
ayrılmanın, adımızın ebediyen korkaklık ve hainlikle anılacağı anlamına
geleceğini çok iyi biliyordu. İlkin saldırıların üstesinden gelmek
lazımdı.
Bugün, Ermeni birliklerinin topçu tahsisinden ve muharebede
onun desteğinden faydalanma hususunda ne anladıklarını öğrendim.
Büyük Kiremitli müstahkem mevkisindeki toplarım, tamamı Harputkapı
istikametinde sıkışan ve toplara örtü sağlamak için asla ileri hareket
etmek istemeyen piyadenin bir verst önündeydi.
Aynı gün, ayrıca, Tekederesi’nden korku ve panik hâlinde
kaçmakta olan askerlerin, yine beraberlerinde bir şeyler götürmeyi,
önlerine çıkan köylerdeki halkın hayvanlarını çalmayı, yollarının
üzerinde karşılarına çıkan silahsız, münferit sivil halkı öldürmeyi
unutmadıkları da dikkatimi çekmişti.

19 Erzurum merkeze bağlı köy


Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 04:21:11 pm
Düşmanın şehre yaklaşması, anlaşılan, karargâh için
beklenmedik bir şekilde gerçekleşmişti. Muharebe için tertiplenme konusunda hiçbir şey yayınlanmamıştı. Belki yayınlanmış olabilirdi,
ama sizi temin ederim ki, benim elime geçmemişti. Daha önceden
dışarıdan alarm verilmesi durumunda, piyade tarafından şehrin ana
hattının ele geçirilmesi çizelgesinin hazırlandığını duymuştum, fakat
bu çizelge de bana ulaşmamıştı.
Benim görevim kürtleri, top atışı mesafesinde şehrin
müstahkem hattından uzakta tutmaktı. Arazide ise, piyade ile birlikte
benim emir komutama girmeyen dağ topları vardı.
O gün ve öncesi gün, polis, şehir genelinde sadece iş
görebilecek durumdakileri değil, aynı zamanda ihtiyar ve sakat Türk
erkeklerini de topluyordu. Sorulan sorulara, karla kapanmış
demiryolunu temizlemek için işçi toplandığını belirterek cevap
veriliyordu.
Akşamleyin, bir Ermeni öğrencinin komutasındaki bu
devriyelerden birinin, gündüz vakti, ben evde yokken, kapının
üzerinde benim evimin olduğunu gösteren yazıya rağmen, arama
yapmak için dairemin kapısını zorladığını öğrendim. Dediğine göre,
öğrenci bu evde kimin oturduğunu bilmiyormuş. Ev sahiplerim
tarafından gösterilen kararlı protesto ve şiddetli karşı koyma
sonrasında bu öğrenci, bu kendini bilmez küstah, karıma kaba saba
laflar etmiş, ev sahibim yaşlı Türk’ü ve hizmetkâr kürtleri almaya
cesaret edemeden defolup gitmiş. Öğrencinin ifadelerine göre, bu
münasebetsizlik, Antranik’in emrini yerine getirirken meydana gelmiş.
Bunu öğrenince, ev sahibime eğer Ermeniler bir kez daha ev
halkını götürmek için gelecek olurlarsa, benim himayeme
geçebilmesine imkân tanımak için, kendi dairesinden benim daireme
bir geçit yapması talimatı verdim. O da bunu yaptı ve ayrıca bir de
komşusundan benim daireme geçit yaptı.
Bugün akşamleyin, Antranik’in dairesine, askeri konseye
çağırdılar. Oraya Teknik ve Seferberlik Kısım Amiri Yüzbaşı Joltkeviç
ile birlikte gittim. Kendisini son zamanlarda, benim hareketlerimin ve
Antranik’in karargâhıyla yaptığım görüşmelerin bir şahidi olsun diye,
daima yanımda götürüyordum.


Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 04:21:55 pm
Oraya gittiğimde, konsey toplantısının bensiz başlamış olduğunu
öğrendim. Anlaşılan benim fikirlerim ilgilenmeye değer görülmemişti.
Odada; Antranik, Dr.Zavriyev, Albay Zinkeviç, Albay Morel, Albay
Doluhanov ve birkaç kişi daha vardı. Albay Zinkeviç, bana Ordu
Komutanının telgrafını okudu. General Odişelidze bu telgrafıyla; Türk
Ordusu Komutanı Vehib Paşa’nın kendisini şifreli telgrafla, Türk birliklerine Erzurum’a taarruza başlama ve ele geçirme emri verdiği
hususunda bilgilendirdiğini anlatıyordu. Akabinde, General Odişelidze
müstahkem mevkinin tüm toplarının imha edilmesini ve geri
çekilinmesini emrediyordu.
Bana, Antranik imzasıyla topları imha etmem konusunda yazılı
bir emir verilmişti. General Odişelidze, topların imhasına dair emir
vereceği sözünü tutmuştu, fakat emir geç kalmıştı. Topların bir kısmı
artık imha edilemezdi. Zira Türk kuvvetleri tarafından bu topların
bizimle irtibatları koparılmıştı. Yine de elimizde daha imha
edebileceğimiz toplarımızın, yarıdan fazlası kalmıştı. Ayrıca toplardan
sökülmüş tüm kama ve nişangâh tertibatları öylece duruyordu.
Bunların hepsini işe yaramaz bir hâle getirebilirdik. Bunları yapmak
için iki üç günlük zamana ihtiyaç vardı.
Antranik devamlı surette Ermenice bağırıp çağırıyor, küfrediyor
ve birilerine lanet okuyordu. Doktor Zavriyev onu sakinleştirmeye
çalışıyor ve bize; Antranik’in cephe gerisinde oturup duran, Erzurum’a
onbinlerce asker gönderme imkânları mevcutken şu ana kadar sadece
üç-dört bin asker gönderen, hiçbir surette cepheye gitmek istemeyen
ve Ermeni halkını ve Ermenistan’ı satan Ermeni yöneticiler ve devlet
adamalarına lanet okuduğunu ve küfrettiğini anlatıyordu.
Sonunda Antranik kararını açıkladı: Erzurum’da iki gün daha
tutunmak; bu süre zarfında mümkün olan her şeyi tahliye edip ondan
sonra geri çekilmek. Antranik, varlığımızdan hiç mi hiç sıkılmayarak
bizim hazır bulunduğumuz bir ortamda üstünü çıkardı, elini yüzünü
yıkadı, pijamalarını giydi, sanki hiç biz burada değilmişiz gibi yatağına
yattı.
Doktor Zavriyev’i şehirde kundaklamaların ve yangınların
başladığı konusunda bilgilendirdim. Bizzat kendi gözlerimle biraz önce
yolda kimsenin söndürmediği, yanmakta olan bir dizi dükkân
gördüğüme işaret ettim. O, yangınların söndürülmesi emrinin
verildiğini ve gereken tedbirlerin alındığı cevabını verdi.
Doktor Zavriyev’e hangi maksatla polisin Müslüman halkı
topladığını ve bir yerlere götürdüğünü sordum. O, demiryolunun
temizlenmesi için toplandıklarını söyledi. Neden bu toplama işleminin
şimdi, karanlıkta, geceleyin yapıldığını ve çalıştırılmak için özellikle
çalışamayacak durumda olan ihtiyarların ve sakat insanların
götürüldüğünü şaşkınlık içinde sormam üzerine, bu hususta hiçbir şey
bilmediğini, fakat araştıracağını ifade etti.


Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 04:22:39 pm
Daha önceden Dr. Zavriyev ile, sivil halka uygulanan şiddet
meselesi hakkındaki yaptığımız konuşmalardan sonra söylediklerimin
onda şiddete, katliama müsaade edilmemesi için yeterince kaygı ve
endişe uyandırması gerektiğini düşünüyorum. Zira o, daima bir
hükûmet üyesi olarak, Ermenilerin sivil Müslüman halkla, en kusursuz
biçimde ve hukuk çerçevesinde ilişkiler tesis etmesini istiyor ve buna
gayret ediyordu.
Bu tür münasebetleri sadece onda değil, aynı zamanda
Erzurum’da bulunan Ermeni aydınlarından farklı kişilerde de
gözlemliyordum. Elbette onların akıllarında neler olduğunu,
hareketlerinin neler olduğunu bilmiyorum, fakat bu kişilerin sözleri,
münasebetsizlikler ve katliamlara müsaade edilmemesine daima içten
bir istek duydukları izlenimi veriyordu. Diğer Ermenilerin içgüdülerini
Dr. Zavriyev, benden daha iyi bilse gerekti, ama bilemiyordu.
Antranik, yatağına iyice yerleştikten sonra diğer odaya geçtik.
Kendi aramızda Antranik tarafından verilen görevlerin ifasına ilişkin
meseleleri görüştük ve dağıldık.
İki gün daha tutunma vazifesi olağan dışı veya olağanüstü
gözükmüyordu. Zira, önümüzde tel engelli mükemmel siperlerle,
ilerimizde şehir kale duvarıyla ve nihayetinde üç değilse bile en az iki
misli fazla sayıdaki savunma gücüyle rahatlıkla ve kolayca iki değil,
kırk iki gün ve sadece kürt saldırılarına karşı değil, düzenli birliklere
karşı da tutunulabilirdi.
Kürt saldırılarını püskürtme konusunda tamamen haklıydık, zira
Türk Hükûmeti, daha barış akdedilmesi sırasında, kürtlerin kendisine
itaat etmediğini ve onları savaşmamaya zorlayamadığını ifade etmişti.
Dolayısıyla, kürtlerden korunmamız ve savunmamız konusundaki
kaygı, bizim omuzlarımıza yüklenmişti.
Geri dönerken, yukarıda bahsettiğim yangınların gerçekten
söndürüldüğünü ve yayılmalarının engellendiğini gördüm. Şehire
dışarıdan bakıldığında hâlâ etraf sakindi. Bir katliam kıvılcımı ihtimali
tehlikesinin olmadığı görülüyordu.
Topçu karargâhına döndüğümde, hemen topların işe yaramaz
hâle getirilmesi konusundaki bütün emirleri verdim. İki gün içinde
hepsi imha edilebilirdi. Subaylarımdan, piyadenin karanlıktan istifade
ederek araziden çekildiklerine dair bilgiler alıyordum. Uzunca bir uğraş
sonrasında nihayet telefonla Albay Morel’e ulaşıp alınan raporları
bildirmeyi başardım.


Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 04:23:21 pm
Bana, buna karşı tedbirlerin alındığını, yedek ve takviye birlikler gönderildiğini, endişeye mahal verecek bir durum
olmadığını anlattı.
Saat bir gibi eve döndüm ve yattım. Geceleyin iki üç sularında,
şehirde etrafta tek tük silah sesleri işitiliyordu. Bir yerlerde
tomruklarla vurularak kapıların kırıldığını duydum. Sokaktan geçen,
gündüz vakti de dolaşan ve insanları zorla götüren orta büyüklükteki
Ermeni müfrezelerinkine benzer, ayak sesleri ve insanların gürültüleri
geliyordu. Hiçbir yerden yardım sesi gelmiyordu. Ermenilerin hummalı
bir şekilde sivil halkı tutukladıkları, belki de katliama hazırlandıkları
izlenimini edinmiştim.
Etraflıca durum değerlendirmesi yaptıktan sonra şu karara
vardım: Birincisi, biz Türklerle şerefli bir şekilde çarpışırken ve
Erzurum’a göğsümüzle siper olurken, bu kana susamış ve korkak
“özgürlük savaşçıları” Ermeniler, bizim sırtımızdan yaptıklarıyla, bizi
alçakça aldatıyorlardı. Tüm dünyaya sadece kendilerini değil, fakat
aynı zamanda, Rus subaylarının adını da rezil etme kaygısı gütmeden
savunmasız ihtiyar, kadın ve çocukları kesmeye başlamışlardı. Bu konuda bilgi sahibi olmayanlar, alçakça faaliyetlerini
gerçekleştirmelerine yardım etmeleri için Rus subaylarının Ermenilerle
anlaştıklarını düşünebilirlerdi. İkincisi ise, şimdi düzenli Türk birlikleri
saldırıyor olabilirdi. Eğer hâlen yoksalar bile, sabaha karşı veya
gündüz gelebilirlerdi. Düzenli Türk birlikleriyle savaş ise, ne Ordu
Komutanının planlarında, ne bizim vazifelerimiz arasında, ne tahminler
arasında ne de mevcut barış şartlarında asla yer almıyordu.


Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 04:24:01 pm
Buna uygun olarak şöyle bir karar aldım: Şafakla birlikte Albay
Morel’e gidip, Ermenilerden bir an önce katliamlarını durdurmalarını
talep etmesini teklif etmek; şayet bunu yapmaya gücü yetmeyecekse,
o zaman topların bir kısmının Ermenilere karşı çevrilmesini gerek
tehditle, gerekirse de ateş açarak onları bunu yapmaya mecbur
etmek. Sonrasında ise muharebeye son verip milletvekillerini
göndermeyi, Türklerle Erzurum’un kan dökülmeden iki gün içinde
temizleneceğine dair anlaşmalarını sağlamayı önermek.
Ermeniler ricat ederken, Müslüman halkın tam mânâsıyla
emniyet altına alınabilmesi içinde bir plan geliştirilmeliydi. Örneğin,
Rus subaylarından ve burada kalan az sayıdaki Rus görevli ve
askerlerinden müstakil bir müfreze oluşturmak. Türklerden kurulu orta
büyüklükteki bir müfrezeyi Rus subaylarına yardım etmeleri için veya
onların emrine vermek.
Şafakta, Yüzbaşı Joltkeviç ile birlikte Albay Morel’e gittik. Yolda,
sahra topçu silah deposunun yakınlarında depo sorumlusu Yedek Subay Bagratunyanets’den, ricat emri alındığını ve kendisinin depoyu
imha etmek istediğini, fakat Albay Morel’in depoyla ilgili yapılacak
işlerin benim tarafımdan belirleneceğini söylediğini, öğrendim. Böyle
bir ifadeye şaşırmıştım. Zira bu depo kati surette bana bağlı değildi.
Bilakis, Albay Doluhanov’un sorumluluğundaydı.


Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 04:24:44 pm
Yedek Subay Bagratunyanets’e, silah deposunun imha
edilmesinin lüzumsuzluğunu, şehrin sivil halkına amaçsız bir sertlik
gösterisi olacağını; bize, Rus topçularına ihanet edildiğini, zira ricat
emrinden haberdar olmadığımızı; hepimizin şu anda deponun
yakınlarında bulunduğumuzu ve bir patlama yaşanması durumunda
amaçsızca öleceğimizin kaçınılmazlığını izah ettim. Anlattıklarım işe
yaradı ve depo imha edilmedi.
Albay Morel’in karargâhına yaklaştığımızda herkesin kaçtığını
gördük. Karargâhın karşısında bulunan, içinde birtakım Ermeni
kurumlarının yer aldığı Amerikan Konsolosluk binası yanıyordu. Her
şey alevler içinde kalmıştı. Karargâhın ön tarafında son haddine kadar
yüklenmiş bir kamyon ve birkaç tane yüklü at arabası harekete hazır
vaziyette bekliyordu. Albay Morel ve Albay Torkom atlarına
binmişlerdi. Gitmek için hazırdılar. Saat sabahın 7’siydi.
Durumun ne merkezde olduğu ve şimdi ne yapılmasının
planlandığını sormam üzerine Albay Morel, sabahın 5’inde geri çekilme
emri verildiğini söyledi ve şu ana kadar emri almayışıma şaşırdığını
ifade etti.
Korktuğum başıma gelmişti. Rus subaylarının ve toplarının
himayesinde kaçıyorlardı. Rus subayları muharebede elleriyle topları
doldurup, tevcih edip, saldıran düşmanı durdururken, Ermeni
“savaşçılar” onların gerisinde rahatça silahsız insanları katlediyor ve
hiçbir tehlikeye maruz kalmadan soyuyorlardı. Eğer gelmemiş
olsaydım, hiçbirimiz geri çekilme emrinin çoktan verilmiş olduğunu
öğrenemeyecektik.
Daha önceden, çok ehemmiyetsiz olaylarda bile bir subay
göndererek emirler hakkında beni bilgilendirirlerdi, fakat şimdi bunu
yapamamışlardı.
İlk iş olarak Mecidiye Müstahkem Mevkisine gitmeyi ve oradan,
paltolarına ve hücum yeleklerine sıkı sıkıya sarılmış vaziyette Kars yolu
üzerinde kaçmakta olan Ermeni kahramanlara(!) bizi aldatıp, bana ve
subaylarıma verilen topları imha etme emrini yerine getirmemize
imkân tanımayıp, hemen arkamızda iğrenç katliamlar düzenleyerek
gerek şahsımı, yaşlı muharip bir subayı, gerekse maiyetimdeki subayları aldattıkları ve rezil ettikleri için şarapnelle iyice bir teşekkür
etmeyi düşündüm.


Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 04:25:28 pm
Sadece, aralarında bu meseleyle hiç ilgisi olmayan insanların hiç
suçları yokken mağdur olabilecekleri düşüncesi beni durdurmuştu.
Erzurum’da hâlen namuslu Ruslar, diğer milliyetlere mensup insanlar,
kadınlar ve çocuklar bulunuyordu.
Vakit geçirmeksizin topçu karargâhına geri dönmek üzere yola
koyulduk. Şehirdeki sokaklar, akılları başlarından gitmiş, panik içinde
kaçışan Ermeni asker sürüleriyle doluydu. Ermeni subayları
göremiyordum. Yol, baştan aşağı, kaçarken bırakılmış eşyalarla –
paltolar, askeri teçhizatlar, yiyecekler – doluydu.
Kaçmakta olan insan ve araba selinin arasından geçmek
imkânsızdı. Başka yollardan geçmek istedik. O tarafa döndük, fakat
burada bizi yoğun bir tüfek atışı ve insan feryatları karşıladı.
Sokakta ne olup bittiğini göremiyordum. Sokağın dönemeci
engel oluyordu. Sadece dönemeçte bütün sokaktaki karların üzerinin
kanla kaplı olduğu görülüyordu. Burada bir çatışmanın devam ettiğini
düşünerek geriye dönme emri verdim. Tekrar kavşağa geldiğimizde
arabamızı bıraktık ve yolun yarısından itibaren yürüyerek gitmeye
başladık.
Bu sırada, silah sesleri ve insan feryatlarının geldiği sokaktan
atının üzerinde, şehir polis müdürü olan Ermeni çıktı. Onun orada
olduğunu anladım. Sonunda tahminlerim doğrulanmıştı.
Topçu karargâhına dönünce, piyadeyle birlikte geri çekilme
emrimin tüm bataryalara iletilmesini emrettim. Ayrıca topçu
subaylarının gitmesi için nakliye araçları verilmesini de emrettim. Bir
süre sonra topçu karargâhının nakliye araçlarının tamamı, Hizmet
Bölüğü Komutanının dikkatsizliği yüzünden daha geceden kaçırıldığı
anlaşıldı. Başlarında geceleyin bir subayın nöbet tuttuğu alay nakliye
araçları ise, şimdi kaçırılıyordu. Avlu kapısından çıkan seyisler topçu
karargâhına gelmeden, Kars kapı istikametine dönmüşler ve dört nala
kaçmaya başlamışlardı.
Üzerlerinde baştan aşağı fişekler takılı bir hâlde, delice bir korku
içerisinde kaçan Ermeni askerleri, bu üstü kapalı yük arabalarına
tutunup binmeye çalışıyorlardı. Bazıları koşulu atların koşumunu açıp,
bunların üzerine ikişer kişi biniyor ve panik içinde böğürerek şehirden
uzaklaşıyorlardı


Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 04:26:13 pm
Yolda bıraktığım arabayı da zorla alıp götürmek istemişler ancak
arabacı karşı koyunca, ona ateş edip bir atı yaralamışlar, fakat yine de
arabayı alamamışlar.
Elliye yakın nakliye arabasından, ancak iki üç üstü kapalı atlı
araba tutulabilmişti. Bunlardan da birkaç subay istifade edebilmiş,
araçlar çabucak yüklenmiş ve ayrılmışlardı.
İki yük arabası ve iki fayton daha kalmıştı. Bunlardan da istifade
edip gidilebilirdi, fakat bu sırada kaçmakta olan son Ermeniler, terk
ettikleri boş sokaklarda panik hâlinde düşüncesizce, seri bir şekilde ve
gelişigüzel ateş açıyorlardı. İster istemez bu niyetimizden vazgeçmek
ve evde saklanmak zorunda kaldık. Türkler, bize ve ailelerimize,
kürtlere karşı güvenlik garantisi veriyorlardı.
Sonradan anlaşıldı ki, eğer Ermenilerin şehirdeki tüfek atışlarına
aldırış etmeyerek gitme girişiminde bulunsaydık bile, her hâlükârda
bunu başaramayacaktık. Zira, Karskapının bu sırada irtibatı kesilmişti.
Kıdemli Üsteğmen Mitrofonov bu işe kalkışmış, fakat buranın
yakınlarında oturmasına rağmen, yoldan geri dönmek zorunda
kalmıştı.
Bir süre sonra Türk birliklerinin şehre girdiğini öğrendik. Sadece
kürtlerle değil, aynı zamanda düzenli birliklerle de muharebe ettiğimizi
kesin kes öğrenmiş olduk.
Cesur Ermeni piyadesinin(!) geceleyin, karanlıktan istifade
ederek neredeyse tamamının araziden kaçtığı ve can havliyle Kars
yoluna düştüğü ortaya çıktı. Kaçış, bir fırtına hâlindeydi. Fırtına bile,
bu kadar kısa sürede Erzurum’u, bizzat kendilerinin temizlediği gibi,
Ermenilerden temizleyemezdi.
Savunma hatlarında ve şehirde, neredeyse hiç ölü ve yaralı
Ermeninin kalmamış olması gerçeği, her şeyden ziyade, onların nasıl
dimdik savunma yaptıklarını ve nasıl uzun süre direndiklerini çok iyi
anlatmaktadır. Erzurum’da neredeyse, sadece Rus topçu subaylarının
esir alınmış olması gerçeği ise, Ermenilerin yüksek cesaretine ve
asaletine bundan daha kötü şahitlik edemez.
Erzurum’a düzenli birliklerin girdiğini öğrenince, burada
bulunduğumu bildirmek üzere yaverimle birlikte yola koyuldum.
Burada, Rusya’nın, Türkiye ile barış imzaladığını öğrendik.
Karargâha gidip gelirken ve ayrıca takip eden günlerde pek çok
Türk sokaklarda üzerime atılıyor, ellerimi öpüyor ve her vasıtaya
başvurarak minnettarlıklarını ifade ediyorlardı.


Title: Gördüklerim Yaşadıklarım - Ermeni Konusu
Post by: Mod_1 on April 24, 2010, 04:27:34 pm
Eğer Erzurum’da Rus subayları olmasaydı, o zaman Türk
birlikleri belki de şehirde, geldiklerinde sağ kalan bir tek Türk
bulamayacaklardı hükmüne vararak, Rus subaylarına da aynı şekilde
davranıyorlardı.
Şimdi, Ermenilerin kaçmadan önce Erzurum’da neler yaptıklarını
ve ne kadar silahsız, yaşlı, kadın ve çocuk öldürdüklerini öğrenince,
eski Romalı tarihçi Petroni’nin haklarında: “Ermeniler de insandır,
fakat evlerinde dört ayakları üzerinde yürürler.” dediği; Rus şairi
Lermontov’un da bir şiirinde isabetli bir şekilde; “Sen kölesin, sen
korkaksın, sen Ermenisin” diyerek karakterize ettiği bu kişilerle
gitmeme izin vermediği için Tanrı’ya teşekkür ediyorum.
Erzurum ve Deveboynu Müstahkem Mevki Topçu Başkan Vekili
ve Erzurum 2 nci Ermeni-Rus Kale Topçu Alayı Komutanı, Harp Esiri
Yarbay Tverdohlebov
16/29 Nisan 1918
Erzurum




(http://img717.imageshack.us/img717/6070/tverdohlebov2.jpg)

(http://img689.imageshack.us/img689/7158/tverdohlebov3.jpg)