Serbest Forum
March 28, 2024, 03:37:06 pm
Welcome, Guest. Please login or register.

Login with username, password and session length
 
  Home Help Gallery Staff List Login Register  

Gazetelerde yazilar ve Haberler

Pages: [1]   Go Down
  Print  
Author Topic: Gazetelerde yazilar ve Haberler  (Read 1557 times)
0 Members and 2 Guests are viewing this topic.
asker
Global Moderator
Sr. Member
*****

Karma: +3/-0
Posts: 434



« on: July 26, 2010, 03:37:56 am »

Gorna Arda’dan 7 bin kişiye istihdam

Kırcali’de Arda bölgesinin uzun yıllardan beri beklediği Gorna Arda projesi nihayet hayata geçiriliyor. Projenin inşaatına başlanması için Bulgaristan’dan NEK ile Avusturya’dan EVN şirketleri bir ön anlaşma imzaladı. Anlaşmaya göre, Gorna Arda projesinin inşaatına 2012 yılında başlanması öngörülüyor.
   
Kırcali bölgesinde hayata geçirilecek Gorna Arda projesine başlanılması için imzalar atıldı. Bulgaristan ile Avusturya enerji kurumlarının inşa edeceği projenin 2012’de yapımına başlanması ve 5 yıl sürmesi bekleniyor. Projeye göre, Arda nehrinin üst kısmında üç tip hidroenerji santralleri ile barajlar oluşturulacak. Oluşturulacak Madan barajı (Byal İzvor hidro enerji santrali), Ardino barajı (Ardino hidro enerji santrali) ve Sırnitsa Barajı (Kitnitsa hidro enerji santrali) toplam 174,2 MW gücüne ve yıllık 440  GWh üretim kapasitesine sahip olacak. Projeye Bulgaristan tarafından NEK İcra Müdürü Krasimir Pırvanov  ve Avusturya EVN Genel Müdürü Burghard Hofer imza koydu. EVN şirketi, Gorna Arda hidroelektrik santralinin yüzde 70 hissesine sahip olacak. Kalan yüzde 30’luk hisse NEK’in olacak.

Başbakan Boyko Borisov, projenin önceki yatırımcılarından olan Ceylan’ın yapacağı projeye göre, Bulgaristan’a daha ucuza mal olacağını söyledi. Projenin tam maliyeti yıl sonuna kadar belli olacak. Ancak projenin yaklaşık 500 milyon Euro’ya mal olması bekleniyor. Başbakan Borisov, projenin gerçekleştirilmesi ile bölgede 4 bin ila 5 bin kişiye istihdam oluşturulacağını söyledi. Projenin tamamlanmasının ardından ise yaklaşık 3 bin kişi daimi olarak iş sahibi olmuş olacak. Hidroelektrik santralinin 100 bin aileye elektrik sağlaması bekleniyor. Komisyoncu ve aracı şirket olmayacağını altını çizen Borisov, kabinenin Gorna Arda’nın icraatını yakından takip edeceğini söyledi. 7-8 yıla kadar tamamlanması hedeflenen Gorna Arda’nın 100 bin aileye (500 bin kişi) elektrik sağlaması bekleniyor.

 

Gorna Arda anlaşması

geçen yıl feshedilmİşti

 

Bulgaristan, Türkiye ile 1998 yılında imzalanan Gorna Arda projesince, Türkiye, ihtiyacı olan elektriği, bir program dahilinde Bulgaristan’dan satın almayı taahhüt edip, buna karşılık Bulgaristan da, ihtiyacı bulunan iki önemli altyapı projesini Türk ve Bulgar firmaları arasında kurulacak ortak girişimcilerce gerçekleştirilip işletilmesini kabul ediyordu. Anlaşmaya göre Türkiye, Bulgaristan’dan 2010 yılına kadar 1,5 milyar dolarlık elektrik satın alması, karşılığında da Bulgaristan, 600 milyon dolar değerindeki iki önemli projenin yapımını Türk şirketine vermesi öngörülüyordu. İhale yapılmadan müteahhit olarak seçilen Ceylan Holding, 114 kilometrelik Orizovo-Kapıkule otobanı ile Arda nehri üzerinde 3 hidroelektrik santral ve baraj yapımını içeren Gorna Arda projesini üstlenmişti. Ancak, her iki proje de hayata geçirilemedi. Geçen yıl üçlü koalisyon iktidarı döneminde Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı İvaylo Kalfin, eski Başbakan İvan Kostov döneminde, ülkesinin Türkiye ile imzaladığı ve bir türlü gerçekleştirilemeyen projeyle ilgili son gelişmeleri değerlendirirken tek taraflı olarak anlaşmayı bozduklarını aktarmıştı. Türkiye tarafından projeyi gerçekleştirmeye talip olan Ceylan Holding`in ‘mali durumu’ nedeniyle Bulgaristan`ın söz konusu anlaşmayı feshettiğini ileri süren Kalfin, Ceylan Holding`e tazminat da ödenmeyeceğini bildirmişti. Eylül 2009’da hükümet Gorna Arda AD şirketini projeye yatırımcı olarak gösterdi. Bu şirkette hisse sahipleri olarak EVN, NEK ve Avusturyalı Alpine Bau vardı. Daha sonra son firma katılımdan vazgeçti ve böylece devletin tek partneri EVN kaldı.Beynur Süleyman, Sofya
Report Spam   Logged

Share on Facebook Share on Twitter

asker
Global Moderator
Sr. Member
*****

Karma: +3/-0
Posts: 434



« Reply #1 on: August 06, 2010, 01:21:49 am »

Türkiye'yi Ziyaret Eden Yabancı Sayısı İlk 6 Ayda Yüzde 9.26 Arttı

Türkiye'yi ziyaret eden yabancı sayısı 2010 yılının ilk 6 ayında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 9.26 artışla 10 milyon 590 bin 631'den 11 milyon 571 bin 427 oldu. Haziran ayında Türkiye'yi ziyaret eden yabancı sayısı geçen yılın aynı ayına göre yüzde 7.26 artarak 3 milyon 500 bin 24 oldu. Türkiye'ye en çok ziyaretçi gönderen ülke Almanya oldu. "Mavi Marmara Gemisi" krizinin patlak vermesiyle birlikte Haziran ayında, İsrail'den gelen yabancı ziyaretçi sayısı yüzde 90.45 azalışla 2 bin 605'e düştü.

Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın Emniyet Genel Müdürlüğü'nden elde ettiği geçici verilere göre 2010 yılı Haziran ayında Türkiye'yi ziyaret eden yabancı sayısı geçen yılın aynı ayına göre yüzde 7.26 oranında artışla 3 milyon 263 bin 89'dan 3 milyon 500 bin 24'e yükseldi. Haziran ayında Türkiye'ye gelen yabancı ziyaretçilerin yüzde 7.03'ünü oluşturan 246 bin 88'inin günübirlikçi olduğu belirlendi. Haziran ayında Türkiye'ye gelen yabancı ziyaretçilerin yüzde 39.14'ü Antalya'ya, yüzde 18.83'ü İstanbul'a, yüzde 14.32'si Muğla'ya, yüzde 6.90'ı Edirne'ye, yüzde 4.54'ü İzmer'e bağlı sınır kapılarından giriş yaptı.

-HAZİran'DA EN ÇOK ZİYARETÇİ GÖNDEREN ÜLKE RUSYA-

Haziran ayında Türkiye'ye en çok ziyaretçi gönderen ülkeler sıralamasında Rusya yüzde 16.53 payla birinci, Almanya yüzde 12.11 ile ikinci, İngiltere yüzde 11.99 ile üçüncü sırada yer aldı. İngiltere'yi, İran, Bulgaristan, Hollanda, Fransa, ABD, Ukrayna ve Gürcistan izledi.

-İSRAİLLİ ZİYARETÇİ SAYISI GERİLEDİ-

"Mavi Marmara Gemisi" krizinin patlak vermesiyle birlikte Haziran ayında, İsrail'den gelen yabancı ziyaretçi sayısı yüzde 90.45 azalışla 2 bin 605'e düştü. 2009 yılı Haziran ayında Türkiye'ye 27 bin 289 İsrailli ziyaret gerçekleştirmişti. Yılın ilk yarısında Türkiye'ye giriş yapan İsrailli ziyaretçi sayısı yüzde 17.91 gerileyerek 75 bin 70 oldu.

-İLK 6 AYDA TÜRKİYE'Yİ ZİYARET EDEN KİŞİ SAYISI 11.6 MİLYONA DAYANDI-

2010 yılının ilk 6 ayında ise Türkiye'yi ziyaret eden yabancı sayısı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 9.26 arttı. Bu dönemde Türkiye'yi ziyaret eden yabancı sayısı 11 milyon 571 bin 427 oldu. Türkiye'ye gelen bu yabancı ziyaretçilerin yüzde 5.13'ünü oluşturan 593 bin 163'ünün günübirlikçi olduğu tespit edildi. Bu yılın Ocak-Haziran döneminde Türkiye'ye en çok ziyaretçi gönderen ülkeler sıralamasında Almanya yüzde 14.55'le birinci, Rusya 10.87'yle ikinci, İngiltere yüzde 8.68'le üçüncü sırada yer aldı. İngiltere'yi, İran, Bulgaristan, Gürcistan, Hollanda, Suriye, Fransa ve Yunanistan izledi.

-YABANCILARIN YÜZDE 31'21'İ Antalya'DAN GİRİŞ YAPTI-

Yılın ilk 6 aylık döneminde Türkiye'yi ziyaret eden yabancıların yüzde 31.21'i Antalya'ya, yüzde 26.46'sı İstanbul'a, yüzde 8.95'i Edirne'ye, yüzde 8.70'i Muğla'ya ve yüzde 3.97'si Artvin'e bağlı sınır kapılarından giriş yaptı.

/**

Türkiye'ye gelen yabancı ziyaretçilerin yıllara ve aylara göre dağılımı

Aylar Yıllar Değişim Oranları     2008 2009 2010 2009/2008 2010/2009

Ocak 782.786 751.817 809.974 -3,96 7,74

Şubat 896.482 898.927 953.848 0,27 6,11

Mart 1.305.297 1.207.729 1.414.616 -7,47 17,13

Nisan 1.647.903 1.750.281 1.744.628 6,21 -0,32

Mayıs 2.748.564 2.718.788 3.147.492 -1,08 15,77

Haziran 3.305.832 3.263.089 3.500.024 -1,29 7,26

Temmuz 4.084.764 4.343.025 6,32

Ağustos 3.762.136 3.760.372 -0,05

Eylül 2.981.044 3.136.010 5,20

Ekim 2.462.497 2.617.193 6,28

Kasım 1.267.996 1.403.740 10,71

Aralık 1.091.376 1.226.143 12,35

Toplam 26.336.677 27.077.114 2,81

6 Aylık top. 10.686.864 10.590.631 11.571.427 -0,90 9,26


(HGS/ÖMR) (Ankara Haber Ajansı) 05.08.2010 12:02 [2179628]
Report Spam   Logged

Serbest Korkmaz
Global Moderator
Hero Member
*****

Karma: +4/-0
Posts: 845


« Reply #2 on: August 21, 2010, 09:37:43 pm »

"Bizim Allahimiz bir. Kuranimiz bir. Peygamberimiz bir. Beraberiz.Kardasiz. Türk, kürd, cerkez, arab. Hepimiz kardasiz ! "


 "Нашият Аллах е един ! Коранът ни е един. Пророка ни е един. Заедно сме. Турци, кюрди, черкези, араби се братя. Всички сме братя "


http://www.youtube.com/watch?v=XFNizV3Jprk&feature=related
Report Spam   Logged
asker
Global Moderator
Sr. Member
*****

Karma: +3/-0
Posts: 434



« Reply #3 on: September 07, 2010, 02:55:15 am »

Gencev'in adamları, başmüftülük binasını kuşattı

Sofya , 04 Eylül2010
 
Yüksek İdare Mahkemesi tarafından bir süre önce Bulgaristan Müslümanları Yüksek Dini Şura Başkanı ilan edilen eski başmüftü Nedim Gencev, başkent Sofya'daki başmüftülük binasına girmeye çalıştı.

Dün Gencev’in gönderdiği BG-SECURITY adlı koruma şirketinden yaklaşık 20 kişilik ekip, başmüftülük kapısını zorlayarak cuma namazından dönen başmüftülük görevlilerinin içeriye girmesini engelledi.

Başmüftülükte çalışanların yayınladığı haber sitesinde bugün söz konusu ekibin başmüftülük binasına girişleri önlemeye devam ettiği bildirildi.

Müslümanlar Konferansı tarafından halk oylaması ile seçilen Başmüftü Mustafa Aliş Haci'nin taraftarları, saldırganlara direnerek, caminin kapısını kapalı tutuyor.

Dün gece başmüftülükten bazı kişiler bina önünde nöbet tuttu, bazıları ise namazlarında ve sahurlarında buradan ayrılmadı.

Olay yerine gelen polis sadece Gencev'in adamlarından birinin bıçak çekmesi üzerine müdahale etti.

Polis, başmüftülük yetkililerine, sorunlarını mahkemede çözmeleri gerektiğini ve kendilerinin sadece olay çıkmaması için orada olduklarını söyledi.

Bulgar televizyonları dünkü haber bültenlerinde olaya yer vermedi.

Bu sabah binaya girmek isteyen Pazarcik Bölge Müftüsü Abdullah Salih’in içeriye girmesi Gencev’in koruma ekibi tarafından engellendi. Korumalar, gerekirse güç kullanacaklarını uyardı.

Müftünün, binaya girebilmek için polislerden yardım istemesine rağmen polisler müdahale etmedi.


Report Spam   Logged

ADEM 1
Newbie
*

Karma: +1/-0
Posts: 41


ERKEKLIK BILEK DEGIL-YUREK ISTER...!!!


« Reply #4 on: November 25, 2010, 09:32:28 am »


   Neden bu korku..Huh...Neler bekliyor muslumanlari..Huh..Ne yapmaliyiz...Huh...
   
   http://www.hurriyet.com.tr/planet/16368014.asp?rdr=1
Report Spam   Logged

ELESTRICI OLMAK SADECE COZUM GETIRMEMEKLEN KALMAZ - YASADIGIMIZ DUNYAYA KARSI BIZI DAHA OFKELI,GUVENSIZ KILAR..!!!
ADEM 1
Newbie
*

Karma: +1/-0
Posts: 41


ERKEKLIK BILEK DEGIL-YUREK ISTER...!!!


« Reply #5 on: November 26, 2010, 11:40:35 am »


   Iste bakin pomak kardeslerimizin cesurluguna ve birligine..Biz BG turkleri neredeyiz..Huh....

   Bulgaristan Müslümanlarının tarihinde bir ilk yaşandı.
Lıjnitsa köyü Müslümanları imamlarına sahip çıktılar.

2010 yılının ikinci yarısı Bulgaristan Müslümanları için zorlu bir dönem oldu. Yaklaşık on yıllık Bulgaristan hizmetinden sonra İstanbul’a avdet etmiş, gelişmeleri internet üzerinden takip etmeye devam ediyordum.
Haziran, Temmuz, Ağustos aylarında Bulgaristan Müslümanlarını rahatsız eden olaylar olmuş, Nedim Gencev denilen ve komünist dönemin asimilasyon politikasının maşası olarak kullanılmış bu hain, yine Bulgar derin devletinin kendisine yüklediği vazifeyi yerine getirmek için seçilmiş Bulgaristan Müslümanları cemaati idaresine karşı açtığı davalar hep lehine sonuçlanmış ve nihayetinde Yüksek Temyiz Mahkemesi tarafından resmi Yüksek İslam Şurası Başkanı olarak tanınmıştı. Bunun neticesinde Dr. Mustafa Hacı önderliğinde Bulgaristan Müslümanlarının temsilcileri başta başkent Sofya olmak üzere ülkenin her köşesinde bu kararı protesto ettiler. Ancak, Nedim Gencev’in zor kullanarak başta Başmüftülük makamı olmak üzere bölge müftülüklerine, cami idarelerine girmek istemesine Müslümanlar karşı koymuş ve Ramazan gibi mübarek bir ayda Filibe Cuma camisinde yaşanan kavga bu sorunu ülkenin bir sorunu olarak gündeme oturtmuştu.

Bulgar basını meseleyi ilk başlarda algılamakta zorlandı. Bu şundan ileri gelmekteydi. Bulgar Ortodoks Kilisesi’nde de demokrasiden sonra iki başlılık zuhur etmiş ve her iki tarafın da belli sayıda taraftarı bulunmakta idi. Yani buradaki çekişme iki grup arasında bir çekişme idi. Bir tarafta komünizm döneminde Bulgar Patriği olan Maksim diğer tarafta demokrat siyasi partilerin desteğini alan İnokentiy. Ancak Nedim Gencev – Mustafa Hacı çekişmesi iki grup arasında bir çekişme değil, Nedim Gencev’in bütün Bulgaristan Müslümanlarına karşı bir çekişmesidir. Nedim Gencev’i destekleyen beslediği 20-30 kişiden başkası değildi. Yaklaşık bin civarındaki imam ve cami encümeni ise Mustafa Hacı başkanlığındaki idareyi tasvip ettiklerini defalarca teyit etmişlerdi. Mahkeme kararının tek Nedim Gencev’in lehine olmasına rağmen arkasında halk desteği olmadığını gören insaflı basın onun haklılığından ciddi ciddi şüphe etmeye başladı.
Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin 2001-2009 yılları arasında sekiz yıl süre ile iktidar ortağı olması Türk düşmanlığını körüklemiş, milliyetçilik duygularını had safhaya çıkarmıştı. Bulgar milliyetçiliği ile Türk düşmanlığını bayrak yapan partilerin oylarında patlama olmuş, bunun neticesinde Boyko Borisov başkanlığındaki GERB Partisi, aşırı milliyetçi ATAKA Partisinin şartsız desteği ile güvenoyu alarak hükümet kurmuş idi. Seçim gecesi gelecek dört yılın Başbakanı Boyko Borisov, “Bulgaristan Müslümanlarının kendilerini güvende hissetmelerini istemesine” rağmen olaylar tam aksi yönde gelişmiştir.

Bu olaylar Türk ve Arap basınında da yer almış ve milyonlarca Bulgaristan muhacirini topraklarına kabul etmiş olan Ana Vatan Türkiye Cumhuriyetinin Ak Parti iktidarı da din ve vicdan özgürlüğü ile demokratik seçim gibi evrensel ilkelerin ihlaline taalluk eden bu meseleye bigane kalmayıp Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan ve Yurtdışı Türklerden sorumlu Devlet Bakanı ve Bursa Milletvekili Faruk Çelik Bulgaristan Başbakanı Sayın Boyko Borisov’u ziyaret ederek meselenin nasıl çözülebileceği yönünde bir görüşme yapmış idi. Bu görüşmeden belli bir müddet sonra Başbakan Borisov, Nedim Gencev ile Mustafa Hacı’yı makamına davet etmiş ve aralarındaki sorunu çözmelerini istemişti. Ancak bu toplantıdan da bir netice çıkmamış ve gözler T.C. Başbakanı Sn. R. Tayyip Erdoğan’ın 4 Ekimde gerçekleştireceği ziyarete çevrilmişti. Bu ziyaret önemliydi, çünkü Başbakan Borisov, Bakan Çelikle görüşmesinden sonra “eğer bu ikisi aralarında anlaşamazsa, biz Sn. Erdoğan’la bu meseleyi çözeriz” demesiydi.

12 Eylül Referandumu sebebiyle Bulgaristan gezisini 4 Ekime erteleyen Başbakan R. Tayyip Erdoğan, “% 58 Evet” sonucuyla Sofya havaalanına indiğinde yağmura rağmen uçağın merdivenlerine kadar kendisini karşılamaya gelmiş Başbakan Borisovu karşısında buldu. Görüşmeler yapıldı, beyanatlar verildi. Müftülük meselesinin görüşmelerde önemli bir noktayı teşkil ettiği apaçık ortadaydı. İki başbakan da “Bu Bulgaristan Müslümanlarının bir iç meselesidir, biz buna karışmıyoruz, ancak yeni bir seçimin yapılmasına ortam hazırlayacağız” dediler. Kaldığı otele çekilen Başbakan Erdoğan burada seçilmiş Başmüftü Mustafa Hacı ve heyetini kabul ederek kısa bir görüşme gerçekleştirdi.
Bu önemli ziyaretten ve olumlu havadan henüz iki gün geçmişti ki, 6 Ekim Çarşamba günü bütün Bulgaristan’ı şoka sokan bir haber ortalığı kasıp kavurdu. Bulgar Polisi ile İç İstihbarat Teşkilatı Pomak Müslümanların yoğun olarak yaşadığı Rodop ve Pirin dağları bölgesinde 12 eve baskın düzenledi. Bu 12 kişiden 2’sinin Bölge müftüsü 8 tanesinin imam 2’sinin de sıradan Müslüman olduğunu bilahare öğrendik. Bu masum Müslümanlara isnat edilen suç terörist faaliyetleri desteklediği iddia edilen el-Vakful-İslami adlı kuruluşa üye olmak, devletin nizamını değiştirmek için propaganda yapmak v.s.

Bu baskından akıllarda geriye kalan ve tarihe geçen bir olay oldu. Olay da şu idi: Gotse Delçev ilçesine bağlı Lıjnitsa köyü imamı Muhammed Kamber’in evine savcılıktan alınan arama kararıyla giren polisler kitap, bilgisayar, kaset, cd ne varsa el koymuş ve polis arabalarına bir kısmını yüklemiş oldukları halde haber nasılsa köyde yayılmış ve galeyana gelen kadın erkek yaklaşık 500 kişi imamın evi ile polis arabalarını çevreleyerek imamlarına sahip çıkmış, polislerin kitapları geri teslim etmesini istemiştir. Halkın toplandığını gören yüzleri kapalı siyah bereli polisler, halk dağılmayıncaya kadar evden çıkmayacaklarını söylemişler, ve altı saat halkın dağılmasını beklemişlerdir. Yağan yağmura rağmen köylülerin dağılmaması ve daha büyük olayların çıkmasına meydan verilmemesi için bizzat suçlanan köy imamı ile Gotse Delçev müftüsü araya girmiş ve halkı sakinleştirmeye çalışmıştır. Durumun uygun olduğunu gören polisler evden çıkarak acele ile arabalarına binerek köyden ayrılmışlardır. Ülkenin saygın gazetelerinden 24 Çasa (24 Saat) bunu “İç istihbarat ajanları hocanın evinde sıkıştırıldı” başlığıyla vermiş, Trud (Emek) gazetesi “300 kişi İç istihbarat ajanlarını rehin olarak tutuyor”, Dnevnik (Günlük) gazetesi ise “İmamlar, İstihbarat teşkilatının baskınlarından dolayı iktidarın özür dilemesini isteyecekler” demiştir.
Bulgaristan Müslümanlarının Osmanlı’dan sonra çeşitli dönemlerde uğradıkları baskı ve zulümlere tepki gösterdikleri, direndikleri ilgililerin malumdur. Ancak, bir Müslüman din adamına, hocalarına, imamlarına böyle sahip çıktıklarını ben ne bir ağızdan duydum ne bir kitapta okudum. Kadın erkek, Lıjnitsa köyü Müslümanları büyük bir cesaret göstererek baştan aşağıya silahlarla donatılmış istihbarat ekiplerine karşı masum olduğuna inandıkları imamlarına sahip çıkması tarihi bir olay olmuştur, bir ilk ve bir örnek olmuştur. Böyle bir vukuatı beklemeyen Bulgar basını yapılan operasyonun haklılığını ve istihbaratta İslam uzmanlarının olup olmadığını sorgulamaya başlamıştır. Çünkü önemli iddialardan birisi de şu idi: radikal fikirleri yayan kitap bulundurmak. Baskıcı rejimlerde kitap ne yazık en önemli suç unsuru olabilmektedir, işte 2010 yılında da Avrupa Birliği üyesi Bulgaristan’da böyle bir garabet yaşanmıştır.

Netice-i kelam, Lıjnitsa köyü Müslümanlardın imamlarına sahip çıkması Bulgar İç İstihbaratının keyfi “radikal İslam operasyonlarının” kamuoyu tarafından sorgulanması ve tartışılmasına yol açmış, bu yapılanın İslam ve Müslümanlara karşı bir korkutma ve sindirme politikası olduğu seçilmiş Başmüftülük idaresi tarafından belirtilmiş ve en önemlisi olarak diğer Müslümanlara bir örnek olmuştur. Bin yıldır İslam’ın bayraktarlığını yapan bir milletin ferdi, bir Bulgaristan Türkü olarak bu olaydan payıma düşen şu soru oldu: Türklerle dopdolu olan Deliorman ve Kırcaali havalisinde polis bir imamı almaya geldiğinde aynı tavrı Müslüman Türkler gösterebilecek midir?


Report Spam   Logged

ELESTRICI OLMAK SADECE COZUM GETIRMEMEKLEN KALMAZ - YASADIGIMIZ DUNYAYA KARSI BIZI DAHA OFKELI,GUVENSIZ KILAR..!!!
Analizator
Sr. Member
****

Karma: +1/-0
Posts: 262


« Reply #6 on: December 01, 2010, 06:15:59 am »

Uluslararası reyting ve araştırma firması Business Monitor International'ın raporuna göre Türkiye artan tüketimi ve yatırımcı ilgisiyle gelecek 10 yılda Avrupa'nın en güçlü ülkesi olacak
http://www.sabah.com.tr/Ekonomi/2010/12/01/yetkin_agizdan_kilit_rapor
--------------------------------------
Hadi hayırlısı diyelim.
----------------------
TÜRKÜN VARLIĞI BU KÖHNE ÂLEME YENİ UFUKLAR AÇACAK, GÜNEŞ NE DEMEK, UFUK NE DEMEK, O ZAMAN GÖRÜLECEK."

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK


Report Spam   Logged
asker
Global Moderator
Sr. Member
*****

Karma: +3/-0
Posts: 434



« Reply #7 on: December 23, 2010, 07:28:32 am »

3000 Bulgaristan vatandasi AIDS ile yaşadigini bilmiyor


http://www.trud.bg/Article.asp?ArticleId=690587
Report Spam   Logged

asker
Global Moderator
Sr. Member
*****

Karma: +3/-0
Posts: 434



« Reply #8 on: January 09, 2011, 02:15:36 pm »

Sudan Krizinin Çözümü ve İsrail'in Arzuları

Çocukluğumuzdan beri Sudan’ın Arap dünyasının gıda deposu olduğunu duyuyoruz. Bu söz boşuna söylenmemiştir. Sudan’ın, yüzölçümü bakımından en büyük Arap ülkesi ve yine yüzölçümü bakımından dünyanın en büyük 10. ülkesi olduğunu öğrendiğimizde bu sözün boş olmadığını anlarız. Sudan’ın yüzölçümü 2,5 milyon km²den fazladır. Sadece Darfur bölgesinin yüzölçümü bile Fransa’nın yüzölçümünden büyüktür, Güney Sudan’ın yüzölçümü ise 1 milyon km²’ye yakındır ve Sudan’ın toplam nüfusu 35 milyonu geçmemektedir. 200 milyon dönüm ekilebilir arazisi, 130 milyon büyük baş hayvanı bulunmaktadır ve yağmurları ile su kaynakları toplamda bütün Arap ülkelerini geçmektedir. Yer altı kaynaklarının çoğu yatırıma dönüştürülmemiştir ve bunlar petrol, altın, bakır, demir, uranyum, boksit ve bunun gibi madenlerden oluşmaktadır. Bunlara ek olarak etnik, kabilevi ve kültürel çeşitliliğin olduğu, yüzden fazla dil ve binlerce lehçenin bulunduğu Sudan, bir araştırmacıyı Sudan’ı “mini Afrika” olarak tanımlamaya sevk etmiştir. Sudan’da gizli olan bu büyük servetin ve bu korkunç zenginlik, açgözlülerin iştahını kabarttığı için bitmek tükenmek bilmeyen krizlerle boğuştuğu sonucunu çıkarmak uygun olur.

Son olarak petrolün keşfedilmesiyle Amerika ve Batı’nın Sudan üzerindeki arzularının ve bununla birlikte fitnelerin arttığını ve sorunların çıktığını söylemek yerinde olacaktır. Sudan petrolünü keşfedenin ve onun petrol denizi üzerinde yüzdüğünü söyleyenin Amerikan şirketi Chevron olduğunu bilirsek fitnelerin sebebini anlarız. Amerika’nın Sudan’a beslediği kara kinin nedeni ise kurtuluş devriminin Chevron şirketini ülkeden kovması ve onun kazdığı kuyuları Çinli şirketlere teslim etmesiyle başladı. Böylece Amerika ile Sudan arasında savaş başlamış oldu. Ekonomik yaptırımlar, ambargo ve Beşir’in tutuklanması kararının çıkarılmasına kadar giden Uluslararası Mahkemenin kullanılması ülkeler tarihinde benzeri görülmemiş olaylardı.

Amerika’nın en büyük krizi yani güneyle kuzeyin birbirinden ayrılması krizini çıkarmak için referandumu sabırszlıkla beklediği anlaşılıyor. Bu olursa Afrika kıtası tarihinin en tehlikeli olaylarından biri gerçekleşmiş olacak. Ama başlangıçta Sudan’ın bir tane değil çok sayıda kriz yaşadığını açıklamamız gerekiyor. Belki de bunlardan en eskisi ve aynı zamanda en yenisi bu ayın başında yapılacak olan referandumla ateş üzerindeki Güney Sudan krizidir.

Bu krizden bahsetmeden önce Amerikan idaresinin 80’lerde meydana gelen kurtuluş devrimiyle, intikam planını kullanarak mücadele ettiğine işaret etmekte fayda vardır. Bunun sebeplerinden biri de söylediğimiz gigi petroldür. Bu plan Sudan’ı birbirinden nefret eden küçük parçalara ayırmayla sonuçlanacak bir dizi kriz içinde boğma şeklindeki bir plandır. Hatta Amerikan araştırma merkezlerinden biri Clinton yönetimine parçalanması için Sudan’ı dört bir tarafından çekmesini tavsiye etmiştir. Bu ise doğudaki Beja ya da doğu krizi, batıdaki Darfur krizi, kuzey ile güney arasındaki müzmin güney krizi ve iki taraf arasında sınır bölgesinde yer alan petrol zengini Abyei krizidir.

Güney cephesi, Eritre’nin başkenti Asmara’da 2008 yılında imzalanan anlaşmadan sonra sakinleşmiş olsa da Darfur, Güney ve Abyei’deki diğer krizler halen devam etmektedir. Bunun yanısıra bir de 1956 Sudan’ın bağımsızlığından bu yana rafa kadırılmış olan Sudan ile Mısır arasındaki Halaib krizi bulunaktadır. Sudan’ın şuan mücadele ettiği krizler arasında en tehlikelisinn Güney krizi olduğunu söylersek abartmış olmayız zira bu kriz içerisinde, hazırlıklarının son sürat devam ettiği referandumla ve iki taraf arasında 20 yılı aşkın bir zamandır devam eden ve ayrılık çanlarının çalındığı bir ortamda Güney’in Sudan’dan ayrılması ihtimalini barındırıyor.

Güney Hükümeti Başkanı ve Sudan Başkanı Birinci Yardımcısı Salva Kiir Mayardit 9 Ocak’ta yapılması planlanan referandum öncesi çıkıp hiçbir giriş yapmaksızın referandumun sonuçlanması halinde Güneyin başkenti Juba’da İsrail konsolosluğu açmaya hazır olduklarını söyledi. Burada şu soruyu soruyoruz: Bu erken ilanın anlamı nedir?

20 yıldan fazla süren ve 2005 yılında Nifaşa Anlaşması’nın imzalanmasıyla son bulanan güneyle kuzey arasındaki olayları takip eden kişi, anlaşmanın 5 senelik geçerlilik süresinin iki taraf arasındaki gerginliğin hatta tartışmalı bölge olan Abyei’de hiç bitmeyen kanlı savaşın gölge düşürdüğü bir ateşkesten başka bir şey olmadığını anlaması zor değildir. Aynı şekilde İsrail’in savaş ve ateşkesteki rolünün olayları istediği yöne çevirme bakımından güçlü olduğunun anlaşılması da zor değildir. İsrail’in istediği şey ise kesin ayrılık ve beklenen Güney devletinin kurulması ve organik olarak İsrail’e bağlanmasıdır.

Salva Kiir’in bu sözleri bütün bu anlatıların kaçınılmaz bir sonucu ve tabii bir sonucu gibiydi. İsrail’in Nil havzasına girişi yeni değildir, Siyonistlerin Nil havzasında İsrail’in hissesi sahibi olması için yaptıkları çalışmalar hiç durmamıştır, başlangıçtan itibaren Güney Sudan üzerinde yoğunlaşan İsrail Güney’de kurulacak devlet üzerinde nüfuz sahibi omak ve Nil sularından pay alabilmek için kuzeyle güney arasında savaş çıkarmak için çalışmıştır. İsrailli olan Moshe Faraji, İsrail Afrika ilişkileri hakkında yazdığı kitapta İsrail’in Sudan Kurtuluş ordusu subayları ve komutanlarının maaşlarını ödediğine işaret ediyor. İsrail’de yayınlanan askeri Markhot Dergisi, İsrail’in Güney Kurtuluş ordusuna 500 milyon dolardan fazla ödediğini söylüyor. Amerika bunun büyük bir kısmını örtbas etti İsrail de Güneylileri Nil sularının Mısır’a akışını artıracak ve kuzey Mısır’daki projelere can verecek olan Jonglei kanalının yapımına engel olmaya ikna etti. İsrail Güneyliler bu su üzerinde daha fazla hak sahibidir dedi. 80’lerin ortasında güneyde petrol bulununca en iyi uzmanlarından birini gönderdi ve bu kişi petrol rezervlerini 7 miyar varil olarak belirledi. Bunun sonucunda Güneyliler paylarını istemeye başladılar ve kuzeydeki Kosti rafinerisinin inşaasına karşı çıktılar. İsrail Darfur krizine de burnunu soktu ve ayrılıkçı grupların komutanlarındna biri olan Abdulvahid Nur doğrudan ilişki kurmak amacıyla İsrail’de kendi grubunun şubesini açtığını ilan etti.

Aynı soruyu tekrar soruyoruz, Salva Kiir neden böyle bir açıklamada bulundu?

Bütün bu olanların ışığında bu açıklamanın arka planı şu şekilde değerlendirilebilir:

1-Salva Kiir referandumun sonucunun kesinlikle ayrılıktan yana olacağından, Halk Hareketinin Nifaşa Anlaşması’nın ilk gününden bu yana devam ettiğinden, kuzeyle birleşmenin cazip bir seçenek olmadığından ve güneylilerin birleşmenin seçilmesi durumunda ikinci sınıf vatandaş olacakları bahanesiyle ona karşı birleşeceklerinden emindir.

2- Güney hükümetinin İsrail’e ayrılıktan sonraki ilk iş olarak başkent Juba’da bir İsrail konsolosluğu açma sözü vermesi. Bu, İsrail ile halk Hareketi arasındaaki kadim ilişkilerin bir semeresi ve İsrail’in yaptığı sürekli yardımın bedelidir.

3-Amerika ve genel olarak Batı’nın güneydeki yeni devletin Amerika ve Batı’nın Afrika’daki uzantısı olarak gösterilmesi. Bu, devletin uluslararası olarak kabul görmesinin, derhal BM’ye alınmasının ve ayrılığa İslami, Arap ülkeleri ya da Sudan’dan gelecek herhangi bir itirazın önünün kesilmesinin ön hazırlığıdır.

4-Yeni devletin Afrika kıtasına herhangi bir İslami ve Arap uzantısının girmesine engel olmasında İsrail ve Batı güçlerinin mızrak ucu olması, Sudan’ın rolünün Arap-İslam-Afrika boyutuyla sınırlandırılması, Nil havzasındaki büyük oyununu bu sulara ve daha sonrada havza ülkelerine hükmederek oynaması için İsrail’in önünün açılması. (Nil havzası ülkeleri Mısır, Sudan, Uganda, Kenya, Etiyopya, Eritre, Kongo, Ruanda, Burundi ve Tanzanya’dır.)

Böylece bütün Afrika İsrail’in arzularına açık hale gelecek. Kara kıta İsrail’in kuruluşundan bu yana bu devletin siyasi gündeminde önemli bir yer işgal ediyor. İsrail Sudan’ın sahip olduğu tabi kaynaklar, zenginlikler ve özellikle uranyumu elde etmek istiyor. Kıtanın stratejik konumu, Tevrat’ın hedeflerine ek olarak Araplar ve bölge ülkeleri tarafından İsrail’e uygulanan tecridi aşarak güvenliğini sağlaması için de önem arz ediyor.

İsrail kıtayı delmeyi ve ilişki ağını genişletmeyi başardı. Buna delil olarak bugün, İsrail’in Afrika’daki temsilciliklerinin 40’ı aşmasını ve İsrail ile diplomatik ilişki kurmayan sadece 3 Afrika ülkesi kalmasını gösterebiliriz.

İsrail sanayisi ve ürünlerine yeni pazarlar bulması için gerekli olan hammaddeyi bulma amacıyla ticari ilişkilerini geliştirme politikası gütmektedir. Bugün İsrailliler Afrika siyasetine hükmeden en büyük şirketlere sahipler. İsrail istihbarat ve eğitim alanlarında askeri destek sunma, kıtaya silah takviyesinde bulunma ve kontrolünü pekişirmek amacıyla çatışmaları alevlendirme siyasetini uyguluyor. İsrail bu nedenle Afrika kıtasında ona dost olan rejimleri destekliyor, ona muhalif olan ülkelerin siyasi istikrarını sarsmaya ve Arap ülkelerine yakın olmaya çalışan rejimleri düşürmeye çalışıyor. Aynı zamanda Afrika ile Arap ülkeleri arasında anlaşmazlıkla çıkarmaya, su kaynaklarına özellikle de Nil nehrine hâkim olarak Sudan ve özellikle Mısır’a baskı uygulamaya çalışıyor. Diğer taraftan da İsrail insani yardımlar sunma ve sivil toplumu destekleme siyaseti uyguluyor. Afrika’da bu bağlamda pekçok özel eğitim merkezi kuruldu ve sürekli olarak bu merkezlerin geliştirilmesi ve yeniden düzenlenmesi için çalışıyor.

Bütün bu anlatılanlardan sonra iki taraftan da en yüksek düzeyde hergün güvence duymamıza rağmen kuzeyle güney arasında yeniden savaş çıkma olasılığının barış ihtimalinden daha çok ve büyük olduğunu söyleyebiliriz. Sudanlıların 48, 56, 67 ve 73’teki savaşlarda İsrail’e karşı savaşmışken güneylerinde Afrikalı bir İsrail görmeleri zordur. İsrail’in de intikam almaya çalışmaması ya da güneylileri petrol payının büyük kısmını istemeye kışkırtmaktan vazgeçmesi özellikle de Tel Aviv’in diplomatik olarak güneyi ve yönetimini ele geçirmesinden sonra zordur.

Bölgesel ve uluslararası etkileşimlerin ışığında ufukta Sudan krizinin gidişatına dair gördüğümüz senaryolar şunlardır:

1-Hazırlanılması için yeterli zamanı vermek amacıyla referandumun ertelenmesi üzerinde anlaşılması. Bu halkın birlik seçeneğine yeniden tutunmasını sağlar ve bu seçeneği Güneyliler için cazip bir seçenek haline getirir. Referandum Yüksek Komisyonu bu eğilimi ya da senaryoyu gündeme getirdi ve oy vereceklerin kaydedilme dönemi uzatıldı. Ama Güney hükümeti tarafından gördüğü tepkiye bakıldığında bu senaryo pek şanslı görünmüyor.

2-Referandum sonucunun ayrılık olması durumunda kuzeyle güney arasında federal birliğin kurulması üzerinde anlaşılması. Bu senaryoyu iki tarafa da öneren Mısır’dı ve Dışişleri Bakanı Ahmet Ebu’l Gayt bundan bahsetmişti. Ulusal Kongre Partisi ise bu öneriyi reddetti.

3-Sudan hükümetinin Amerika’nın pekçok şartını onaylaması. Bu şartlar arasında Amerikan petrol şirketlerine yeniden imtiyaz verilmesi, Sudan’ın Filistin direnişine yardım etme siyasetinden vazgeçmesi, gizli şartın yani Sudan’ın Camp David’e katılması şartının uygulanması ve İsrail’in tanınması yer alıyor. Böylece Washington Sudan’ın birleşik kalmasına, Darfur ve Abyei sorununun çözülmesine, yaptırımların kaldırılmasına ve başında Beşir’in olduğu Sudanlı yetkililerin tutuklanma kararlarının kaldırılmasına yardım edecek. Bu senaryonun, Ulusal Kongre Partisi ve Sudan yönetiminin konumu ışığında gerçekleşmesinin neredeyse imkânsız olduğu görünüyor.

4-Bahsedilen 3 senaryonun başarısız olması ve Güney’deki Halk Hareketinin yürüttüğü referandumun sonucunun ayrılık olması. Bu durum özellikle de temel petrol bölgelerinden biri olan Abyei’deki savaş henüz sonlanmamışken yeniden savaş çıkması ihtimaline kapı aralıyor. En güçlü itimal ise güneyde sivil savaşın çıkmasıdır çünkü orada ayrılığı ve Halk Hareketi’nin tek başına iktidara gelmesini onaylamayan Güneyli ve Arap kabileler bulunmaktdır. Yeni doğacak ayrılıkçı devletin zayıflığı, geri kalmışlığı ve güneyin herşeyde kuzeye bağımlı olması, denize çıkışının olmaması bu ihtimali daha kuvvetli hale getiriyor.

Son olarak; çoğu Arap ülkesinin bütün bu olanları seyredeceği ve Araplar için çok tehlikeli olumsuz etkileri olmasına rağmen mesele onları ilgilendirmiyormuş gibi bu tehlike karşısında harekete geçmeyeceklerini söylemek üzücüdür.

Suriye'nin Eski Sudan Büyükelçisi Dr. Türki Sakr’ın analizi, Gülşen Topçu tarafından israhaber için tercüme edildi.
Report Spam   Logged

asker
Global Moderator
Sr. Member
*****

Karma: +3/-0
Posts: 434



« Reply #9 on: January 16, 2011, 05:33:47 am »

Gazze'de İsrail Saldırısı Bekleniyor

Gazze’deki İslami Cihad Hareketi, İsrail’in saldırılarını günden güne artırdığını hatırlatarak, sistemli devam eden saldırıların işgal girişimiyle devam edeceğini söyledi.

Filistin halkının İsrail’in saldırılarına karşı meşru direniş hakkının olduğunu vurgulayan İslami Cihad Hareketi liderlerinden Halid Bataş, el Alem televizyonuna yaptığı açıklamasında “İşgalcinin işlediği suçlara karşı misilleme hakkımız var. Bir karış toprağımız dahi işgal altında olduğu sürece bizlerin de direniş hakkı meşruiyetini koruyacak, bu haktan asla vazgeçmeyeceğiz” dedi.

Diğer yandan Fetih kaynakları, Mısır’ın Hamas’ı uyararak, Gazze’den füze fırlatılmaya devam edilmesi halinde İsrail’in 2 yıl önce düzenlediği “Dökme Kurşun operasyonunun bir benzerini düzenleyeceğini bildirdiğini duyurdu.

Mısır’dan gelen bu uyarı üzerine Hamas Hareketi, diğer örgütlerle görüşerek, füze fırlatılmasına engel olduğu öğrenildi.

http://www.israhaber.com/gazzede-israil-saldirisi-bekleniyor-11873-haberi.html
Report Spam   Logged

Analizator
Sr. Member
****

Karma: +1/-0
Posts: 262


« Reply #10 on: January 26, 2011, 12:36:18 am »

Macaristan Cumhurbaşkanı'ndan inanılmaz Türkiye itirafı
Macaristan Cumhurbaşkanı Pal Schmitt: Türkler tarafından 150 yıl boyunca idare edilmemizi şans olarak olarak tanımlıyorum.

İyi ki bizi 150 yıl Türkler yönetti


"Türkler tarafından 150 yıl boyunca idare edilmemizi şans olarak tanımlıyorum" dedi.
Macaristan’ın AB dönem başkanlığının yanı sıra çıkardığı yeni medya kanunu ile ilgili İspanyol gazetesine açıklamalarda bulunan Macaristan Cumhurbaşkanı Pal Schmitt, Türkiye’nin AB üyeliği hakkında da konuştu.
Macar Cumhurbaşkanı, gazeteye yaptığı açıklamada, "Türk siyasetçilerle sık sık bir araya gelerek Türkiye’nin AB üyeliği hakkında uzun görüşmeler yaptım. Yaklaşık 100 milyonluk Müslüman bir ülkenin AB’ye alınması için zaman gerekiyor" ifadesini kullandı.
Schmitt, 1541-1686 yılları arasında Türkler tarafından idare edilen Macaristan’ın, çok şanslı olduğunu vurgulayarak, Cumhurbaşkanı Schmitt, "Türkler tarafından 150 yıl boyunca idare edilmemizi şans olarak tanımlıyorum. Ülkemiz Türkler değil de başka bir millet tarafından alınsaydı, dilimizi ve dinimizi değiştirmemizi isteyeceklerdi, biz de asimile olacaktık. 150 yıl boyunca Macaristan Türkler için stratejik bir yer oldu" dedi.
Kanuni Sultan Süleyman 1541 yılında Budin’i feth etmiş, Budin 1686 yılına kadar tam 145 yıl boyunca, Macaristan’ın bazı yerleri ise 160 yıl boyunca Osmanlı İmparatorluğu egemenliği altında kalmıştı.
http://www.milliyet.com.tr/macaristan-cumhurbaskani-ndan-inanilmaz-turkiye-itirafi/dunya/sondakika/25.01.2011/1344069/default.htm
Report Spam   Logged
Analizator
Sr. Member
****

Karma: +1/-0
Posts: 262


« Reply #11 on: January 28, 2011, 03:09:35 am »

Bir Rus Yahudisi İsrail'e göç müsaadesi alır.
Çıkışta Ruslar bagajını kontrol ederken elbiseleri arasında Lenin in büstünü bulurlar, sorarlar :
- Bu nedir ?
Yahudi :
Bu nedir değil, bu kimdir diye sormanız gerekirdi...
Bu Lenin dir, sosyalizmin temellerini atan, rus halkına iyilikler getiren..
bende bunu bereketli günlerin hatırası için yanıma aldım.
-Tamam, ruslar bırakır ve geçer.
 
Tel Aviv havaalanında gümrük memurları büstü görür ve sorar :
- Bu nedir ?
Yahudi : Bu nedir değil, bu kimdir diye sormanız gerekirdi...
Bu Lenin dir. Bu deli cani yüzünden Rusya'yı terk etmek zorunda kaldım !
Yanıma aldımki hergün bakıp lanet okuyayım !
-Tamam, bırakırlar ve geçer...
 
Adam evine gider, büstü büfenin üstüne koyar,
gelişi sebebiyle akrabalarına davet verir.
Yeğenlerden biri sorar :
-Bu kimdir ?
Yahudi cevap verir :
- Bu kimdir değil, bu nedir diye sorman gerekirdi...
Cevap da,
on kilogram yirmi dört ayar altın, vergisiz, gümrüksüz, KDVsiz...

Report Spam   Logged
asker
Global Moderator
Sr. Member
*****

Karma: +3/-0
Posts: 434



« Reply #12 on: December 16, 2012, 09:39:08 am »

Türkiye’deki Bulgaristan vatandaşları yine oy kullanamayacak


Parlamentoda tartışmalara neden olan Seçim Kanunu, eskisi gibi kaldı. Hak ve Özgürlükler Hareketi Partisinin (HÖH) değişiklil isteği kabul edilmedi.
HÖH milletvekillerinin, vatandaşların yerel seçimlerde oy kullanabilmeleri için kayıtlı olduğu adreste seçim günü öncesi 6 ay süreyle işkamet etmiş olma şartının kaldırılması isteği parlamentoda çoğunluk tarafından kabul edilmedi.

HÖH aynı şekilde, Avrupa Parlamentosu (AP) milletvekili seçimlerinde oy kullanma koşulu olan seçim gününden önce 3 ay süreyle Bulgaristan’da ikamet şartının da kaldırılmasını istedi ancak bu istek de kabul edilmedi.

HÖH’ün, Seçim Kanunu’ndaki bu kısıtlamaların kaldırılması isteği kabul edilmemesi üzerine yasanın eski hali yürürlükte kaldı.

http://ajansbg.blogspot.co.uk/2012/12/turkiyedeki-bulgaristn-vatandaslar-yine.html
Report Spam   Logged

Pages: [1]   Go Up
  Print  
 
Jump to:  

Powered by EzPortal
Bookmark this site! | Upgrade This Forum
Free SMF Hosting - Create your own Forum

Powered by SMF | SMF © 2016, Simple Machines
Privacy Policy