Serbest Forum
March 25, 2025, 09:20:17 pm
Welcome, Guest. Please login or register.

Login with username, password and session length
 
  Home Help Gallery Staff List Login Register  

DINI SOHBETLER

Pages: [1] 2   Go Down
  Print  
Author Topic: DINI SOHBETLER  (Read 712 times)
OTTOMAN
Hero Member
*****

Karma: +0/-1
Posts: 978



« on: June 30, 2010, 12:13:41 am »

Dini sohbetler

Report Spam   Logged

Share on Bluesky Share on Facebook

OTTOMAN
Hero Member
*****

Karma: +0/-1
Posts: 978



« Reply #1 on: June 30, 2010, 12:15:08 am »

Dini sohbetler
Report Spam   Logged
OTTOMAN
Hero Member
*****

Karma: +0/-1
Posts: 978



« Reply #2 on: June 30, 2010, 12:17:46 am »

Dini sohbetler

Report Spam   Logged
OTTOMAN
Hero Member
*****

Karma: +0/-1
Posts: 978



« Reply #3 on: June 30, 2010, 12:19:41 am »

Dini sohbetler

Report Spam   Logged
OTTOMAN
Hero Member
*****

Karma: +0/-1
Posts: 978



« Reply #4 on: November 04, 2010, 07:54:23 am »

Musa Dede

Report Spam   Logged
OTTOMAN
Hero Member
*****

Karma: +0/-1
Posts: 978



« Reply #5 on: November 04, 2010, 07:56:05 am »

Aya Neden Gidemedik musa dededen

Report Spam   Logged
OTTOMAN
Hero Member
*****

Karma: +0/-1
Posts: 978



« Reply #6 on: November 04, 2010, 08:00:09 am »

Tavasli Musa Dedenin anlamli sözleri

Report Spam   Logged
OTTOMAN
Hero Member
*****

Karma: +0/-1
Posts: 978



« Reply #7 on: November 14, 2010, 09:24:50 am »

İran Şahı Nûşerevan’ın veziri Büzürg-Mihr, ehemmiyetsiz bir sebepten dolayı eline, ayağına zincirler geçirtip zindana atılıyor. Her gün ekmek ve sudan başka bir şey verilmiyordu. Bir müddet böyle yaşadı, hiç şikayet etmedi. Bunun üzerine şah dostlarının yanına gönderilmesini ve onların yanında söyleyeceği sözlerin yazılmasını ferman buyurdu. “Vezir altı ilacım var ki, onları kullanarak kendimi koruyorum. Durumu soran dostlarına altı ilacı şöyle sıraladı:

1-Allah'a güvenmek,
2-Başa gelene dayanmak,
3-Sabretmek,
4-Yılmamak,
5-Daha kötü bir duruma düşmemiş olmak yüzünden teselli bulmak,
6-Her lahza kurtuluşu ümitle beklemek,

İşte bunlar bana destek olup ****net verdi, dedi.
Report Spam   Logged
OTTOMAN
Hero Member
*****

Karma: +0/-1
Posts: 978



« Reply #8 on: November 14, 2010, 09:25:12 am »

Emevi halifelerinden Ömer Bin Abdülaziz, Horasan’a bir vali tayin ediyor. Vali Horasan’a vasıl olunca bakıyor, vaziyetler vahîm. Adamlar birbirini öldürüyorlar. Anarşi var, içki içiyorlar, her türlü rezalet var, soygun var. Oradan halifeye bir mektup yazıyor. “Ya benim istifamı kabul et, yahut ta meydanlara dikeceğim kazıklara direklere insanları bağlatacağım, at kamçıları ile dövdüreceğim” diyor ve müsaâde istiyor. Emir' in ona verdiği cevap çok enteresan: İstifanı kabul etmem için fevkalâde bir sebep yok. Tebââmı dövmene de razı değilim, sakın dövme. Çaresini sana iki kelimeyle söylüyorum: Hakk’ın emrini halka öğret. Adaletten de kıl kadar inhiraf etme -dönme-” diyor ve mektubu böylece cevaplandırıyordu.
Report Spam   Logged
OTTOMAN
Hero Member
*****

Karma: +0/-1
Posts: 978



« Reply #9 on: November 14, 2010, 09:27:24 am »

Yavuz Sultan Selim, Mısır yolunda, “Ordu-yu Hümayun” saatlerce Kocaeli’nin bağ ve bahçelerinden geçer. Yavuzun içinde bir endişe:
“-Acaba asker izinsiz bir tek elma koparmış mıdır?” Bir müddet sonra ordusunu durdurur. Yeniçeri ağasını yanına çağırarak bütün askerin heybelerinin aranmasını emir verir. Arattığı şey tek bir elmadır. Fakat yok. Yarım elma bile çıkmaz heybelerden. Yavuz sevinçlidir:
“-Eğer bir askerin üstünde halkın bahçesinden koparılmış tek elma çıksaydı, Mısır seferinden vazgeçecektim. Şükür Allah'ıma” der.
Tarih gösteriyor ki; gerçek “ZAFER”ler yalnız kılıçların ucunda değil, üstün ahlak anlayışının ve faziletlerin burcundadır.
Report Spam   Logged
OTTOMAN
Hero Member
*****

Karma: +0/-1
Posts: 978



« Reply #10 on: November 14, 2010, 09:32:20 am »

Hazreti Musa bir gün bir başına dağları dolanırken, uzaktan yoksul ve yalnız bir çoban görmüş. Çoban dizüstü çökmüş, ellerini semaya açıp dua etmekteymiş. Bu durum Musa'nın çok hoşuna gitmiş ama yaklaşıp da çobanın duasını duyunca afallamış.

"Kurban olduğum Allah'ım. Seni ne kadar severim, bir bilsen. Ne istersen yaparım, yeter ki Sen iste. Sürüdeki en yağlı koyunu kes desen, gözümü kırpmadan keserim Senin için. Koyun kavurması güzeldir Allah'ım, kuyruk yağını da alır pilavına katarsın, tadından yenmez olur.

Musa duaya kulak kabartarak çobana yaklaşmış.
"Yeter ki Sen dile, ayaklarını yıkarım. Kulaklarını temizler, bitlerini ayıklarım. Ne kadar çok severim ben Seni. Sana çok hayranım!"

Duydukları karşısında Musa öfkeden küplere binmiş.Bağıra çağıra kesmiş çobanın duasını: "Sus, seni cahil adam! Ne yaptığını sanırsın. Allah hiç pilav yer mi? Allah'ın ayakları mı var ki yıkayasın? Böyle dua mı olurmuş! Külliyen günaha giriyorsun. Derhal tövbe et." Çoban Musa'dan azarı işitince kulaklarına kadar kızarmış, utancından yerin dibine geçmiş. Özür üstüne özür dilemiş, bir daha böyle kendi kafana göre dua etmeyeceğine yeminler etmiş. O gün akşama kadar Musa çobanın yanında durup ona temel duaları ezberletmiş.

Sonra "Allah benden razı olur, iyi bir iş yaptım" diye düşünüp yoluna devam etmiş. Ama o gece bir ses işitmiş. Seslenen Rab imiş. "Ey Musa, sen bugün ne yaptın? Sen ayırmaya mı geldin buluşturmaya mı? Şu garip çobanı azarladın. Onun Bana ne kadar yakın olduğunu anlayamadın. Ağzından çıkan lafı bilmese de, o çoban inancında samimiydi. Kalbi temiz, niyeti halisti. Biz kelimelere bakmayız. Niyete bakarız. Kelimelere bakacak olsak yeryüzünde insan kalmazdı! Biz çobandan razıydık. Başkasına medih olan söz sana zemdir. Ona bal olan sana zehirdir. Sen işittiklerini inkar ve küfür saydın ama bilsen ki bir kabahati varsa bile, ne tatlı kabahattir onunki."

Musa hatasını anlamış. Ertesi gün güneş doğar doğmaz, çobanı görmek için tekrar dağa çıkmış. Çoban yine duaya durmuşmuş. Ama dünkü heyecanından, samimiyetinden eser yokmuş artık. Öğretildiği gibi yakarmaya gayret gösterdiğinden, aman bir yanlış laf etmeyeyim diye takılıyor, kekeliyor, terliyormuş.

Musa, çobana ettiğinden pişman olup sırtını okşamış ve demiş ki: "Ey dost, ben hatalıyım, ne olur affet. Bildiğin gibi dua et. Allah'ın nazarında böylesi daha kıymetlidir." Çoban, Musa'dan bunları işitince hayrete düşmüş ama bir o kadar da rahatlamış. Ne var ki artık bir üst aşamaya vasıl olduğundan, masum inkarına, tatlı günahına dönmeyip, Musa'nın öğrettiği ezbercilikte de kalmayıp, tüm bunların ötesine geçmiş. Rabb'ine yakın mutlu mesut, mübarek bir hayat sürmüş...
Report Spam   Logged
OTTOMAN
Hero Member
*****

Karma: +0/-1
Posts: 978



« Reply #11 on: November 14, 2010, 09:37:22 am »

 Kim Yahudi?

Kûfe'de bir adam, kendisinin Müslüman olduğunu söylemekle beraber Hazreti Osman'ın (r.a.) yahûdi olduğunu iddia eder dururmuş. Etrafındaki ilim adamları her ne kadar adamı iknaya çalışıyorlarsa da, bir türlü ikna edemezlermiş. Bu meseleyi İmam-ı Âzam Hazretlerine arzedip adamı susturmasını rica etmişler. İmam-ı A'zam Hazretleri bir akşam adamın evine misafir olmuş. Hoş-beşten sonra ev sahibi zamanın en büyük aliminin evine gelmesinde bir sebep olduğunu tahmin ederek, isteğinin ne olduğunu sormuş.
İmam-ı A'zam Hazretleri:
— Senin güzel ve dindar bir kızın varmış, ona düğüncü geldim, deyince adam hayret etmiş ve:
— Ya İmam! Sizi buraya kadar gönderen o adam, nasıl bir kimsedir? diye sormuş.
Hazreti İmam, başlamış damat adayının meziyetlerini saymaya:
— Dindar, Allah'tan son derece korkar, hayadan melekler bile ona yetişemez, âlim, hafız... diye saymaya devam edince.
Adam:
— Yeter!, demiş. Senin bu anlattıklarının yarısı bile benim kızımı vermeme yeter de artar bile.
Merxxxxx erişen İmam:
— Yalnız, demiş bir kusurunu söylemeyi unuttum. Kızınızı istediğim zat, yahûdidir, demiş.
Adam bunun üzerine hiddetlenmiş tabiii:
— Nasıl olur ya İmam! Benim kızım bir yahûdiye mi lâyıkdır? demiş.
Adamdan bu cevabı alan İmam-ı A'zam Hazrüyük Dini Yayınlar, Osmanlı Yayınevietleri:
— Niye lâyık olmasın? Sen bir kızını yahûdiye vermek istemiyorsun da, Yüce Peygamberimiz (s.a.s.) iki kızını da yahûdiye nasıl verdi? demiş.
Adam anlamış tabii İmam Hazretlerinin eve niçin geldiğini... Eline ayağına sarılarak af dilemiş ve bir daha da Hazreti Osman hakkında söylediği sözleri ağzına almamış. (1)

Kaynak: Büyük Dini Hikayeler, Osmanlı Yayınevi
Report Spam   Logged
OTTOMAN
Hero Member
*****

Karma: +0/-1
Posts: 978



« Reply #12 on: November 14, 2010, 09:39:52 am »

Resûlüllah (s.a.v.) ile beraber bulunuyorduk. Bir ara azı dişleri görülecek şekilde gülümsedi. Sebebini sorduğumuzda şöyle buyurdular:

-Ümmetimden iki kişi Allâh'ın huzuruna gelirler.

Birisi,
-Yâ Rab, benim bunda hakkım var; hakkımı bundan al, bana ver, der.

Allah Teâlâ da ötekine,
- Hakkını ver, buyurur.

Adam,

-Yâ Rab, bende sevap nâmına bir şey kalmadı, der.

Cenâb-ı Hakk,
-Baksana, bu adamın sevabı kalmadı, ne dersin? buyurur.

Adamcağız,
- O halde benim günahlarımdan alsın, der.

Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz bunu anlatırken gözleri yaşardı ve, 'O gün büyük bir gündür. İnsan; günâhının alınmasını ister' dedi.

Bunun üzerine Allah Teâlâ hak sahibine,
-Başını kaldır ve cennete bak, buyurur.

Adamcağız,
- Yâ Rab, inci ile işlenmiş, gümüşten ve altından köşkler görüyorum. Bunlar hangi peygamber, hangi sıddîk veya hangi şehitler içindir? der.

Allah Teâlâ,
-Bunlar, bana ücretini verenler içindir, buyurur.

Adamcağız,
-Bunların hakkını kim ödeyebilir? der.

Hz. Allah,
-Sen istersen bunlara sahip olabilirsin, buyurur.

Adam,

-Nasıl olur, yâ Rab? deyince,

Cenâb-ı Hakk,

-Hakkını bu adama bağışlamakla, buyurur.

Adam,

-O halde ben bunu affettim, der.

Allahü zû'l-Celâl hazretleri de,

-Arkadaşını al, beraberce cennete girin, buyurur.

Sonra Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz,

'Allah'tan korkun, Allah'tan korkun ve siz de kendi aranızı düzeltin. Bakınız, bizzat Hazret-i Allah mü'minlerin arasını buluyor' buyurmuşlardır.
Report Spam   Logged
OTTOMAN
Hero Member
*****

Karma: +0/-1
Posts: 978



« Reply #13 on: November 14, 2010, 09:47:53 am »

MEV’İZELERLE İSLAMIN SÜNNETLERİ
DUANIN SÜNNETTEKİ YERİ ve EHEMMİYETİ

Bu gün, Allah’ın lutfu ile İslamın Sünnetlerinden birisi olan DUA ibadetinin, Resulullah (sav)’in Sünnetindeki Yeri ve Ehemmiyeti üzerinde duracağız. Bir önceki dersimizde malumunuz olduğu üzere, Kur’an-ı Kerimde bulunan DUA örnekleri ve Ehemmiyeti üzerinde durmuştuk. Þimdi ise, Þeriatimizin ikinci temel kaynağı olan Sünnette DUA ibadetinin ehemmiyeti üzerinde durarak, birbirini tamamlayıcı bir unsur teşkil etmesini ummaktayız. Bu çalışmamızda gördük ki, Resulullah (sav) her an ayrı bir üslupla Allah’a DUA ediyor. Mesela sıkıntılı anlarında, dar zamanlarda, savaşlarda, bolluk anlarında, hastalık dönemlerinde, ibadetlerin öncesinde ve sonrasında çeşitli şekillerde dua ettiğine rastlamaktayız. Buradan hareketle, hayatın her safhasını DUA ile süslemiştir. İşte bu makalemizde, efendimiz (sav)’in farklı zamanlarda yaptığı çeşitli dualarına temas ederek, faydalanmayı murad ettik. Rabbim beni ve sizleri bu maksada ulaşan kullarından eylesin. Amin.

Dua, Gerçek Kulluğun İspat Þeklidir

DUA, kulun yaratanına karşı kulluğunu hatırlayarak, hal ve durumunu bildirmesidir. Hak tealaya tam bir teslimiyet içerisinde kalben yönelerek, her tülü kibir, gurur, benlik ve enaniyetin terk edilmesidir. DUA eden kimse, istediği şeyi elde etmekten aciz olduğunu bilerek, ihtiyaç hissettiği ve Rabbinin de onun duasını işitip, muhtaç olduğu şeyi vereceğine kesin bir kanaat getirdiği için, bu yola başvurur. Bu itibarla DUA, ibadetlerin özetidir.
Konuyla alakalı Hadis-i Þerifler
Enes (ra)’den rivayete göre Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur:

عن أنس رضي الله عنه قال قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: الدعاء مخ العبادة.. أخرج الترمذي..
“DUA ibadetin beyni hükmündedir” 1

Nasıl ki uzuvların kumanda sistemi beyin içinde kodlanmış ise, kulluğun kemali de DUA ibadetinde kodlanmıştır. Bu hadis gösterir ki, DUA ibadetlerin merkezini teşkil eder. Alimler bu hadise dayanarak, DUA etmenin bir çok ibadetten faziletli olduğunu belirtmişlerdir. Çünkü DUA, ihtiyacı belirtmektir demişlerdir.
Ebu Hüreyre (ra)’den rivayete göre Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur:

وعن أبِي هريرة قال قال رسول الله صلى الله علية وسلم: ليس شيء أكرم على الله تعالى من الدعاء..

“DUA’dan başka hiçbir şey Allah katında daha şerefli değildir.” 2
Burada DUA’nın Allah katındaki şeref ve üstünlüğü belirtiliyor. İslam bilginleri, bu ve bunun gibi hadislerde, niyete dayalı olmak sureti ile, yapılan her türlü sözlü zikirler içerisinde en etkili ibadetin DUA olduğunu belirtmişlerdir. Çünkü tesiri şahsın üzerinde çabucak görülen en etkili zikir, duadır. Yoksa DUA bütünüyle ibadetlerden üstün olduğu anlamı çıkarılmamıştır. Yahutta DUA bir ibadettir. Ki, kabul edilmese dahi, kul Rabbine karşı kulluğunu yerine getirmiş olur.

Numan b. Beşir (ra)’den rivayete göre Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur:

عن النعمان بن بشير رضي الله عنه قال قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: الدعاء هو العبادة.. ثم قرأ: وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ.. رواه أبو داود والترمذي. قال: حديث حسن صحيح..

“DUA, ibadetin ta kendisidir.” Sonra: “Bana Dua edin ki, duanızı kabul edeyim. Kibirlenip bana dua etmeyenler, muhakkak cehenneme girecek olanlardır” 3 ayetini okudu.” 4

DUA, şuurlu ve bilinçli bir şekilde yapılması sebebi ile ibadetin ta kendisidir. Bu ölçüde yapıldığı sürece de, ibadetlerin özüdür. Ancak DUA, ibadetler silsilesi içerisinde müstehab/faziletli bir ibadettir. Bunun için Allah teala, DUA edenin DUA’sını kabul edeceğini va’detmektedir. DUA’yı terk edenler, tabiatlarındaki kibirden dolayı bunu yapmazlar. Bundan dolayı da ayette yerilip, cehenneme layık görüldüklerini görmekteyiz.

DUA Rahmet Kapısıdır

DUA, bir şeyin Allah’tan nasıl istenileceğini bilmektir. Kulun Allah hakkındaki bilgi ve marifeti ne kadar ise, DUA’sı ve yalvarması da o ölçüdedir. Bir insanın yaratıcısına karşı imanı ne kadarsa, O’na o kadar el açıp aczini itiraf etmesi de o ölçüdedir. Rahman olan Allah’tan gelecek ihsanları gözetir. Derdine erişecek olan dermanı ondan bekler. Başka çaresi kalmadığı için de, DUA’ya son derece itina gösterir. Böylece maksat hasıl olur ve netice ele geçer.
Konuyla İlgili Hadis-i Þerifler
Abdullah ibn-i Ömer (ra)’dan rivayete göre Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur:

عن عبد الله بن عمر رضي الله عنه قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: من فُتح له منكم باب الدعاء فتحت له أبواب الرحمة، وما سُئل الله شيئاً يُعطى أحب إليه من أن يُسأل العافية، إن الدعاء ينفع مما نزل وما لم ينزل، فعليكم عباد الله بالدعاء.. رواه الترمذي وحسنه الألباني..

“Sizden kime dua kapısı açıldı ise, O’na rahmet kapıları açılmıştır. Allah’tan din ve dünya hususunda afiyet dilemek, başka her şeyi dilemekten daha sevimlidir. Þüphesiz DUA, inen belaya ve inmeyen belaya karşı faydalıdır. Ey Allah’ın kulları duaya sarılınız” 5

Gerçekten duasında din ve dünya selameti isteyen, belanın kalkmasını ve ferahlığın gelmesini isteyen kimse, pek çok hayrı elde eder.
Ebu Hüreyre (ra)’den rivayete göre Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur:

وعن أبِي هريرة قال قال رسول صلى الله عليه وسلم: أقرب ما يكون العبد من ربه وهو ساجد فاكثروا من الدعاء.. رواه الترمذي..

“Kulun Rabbine en yakın olduğu hal, secde halidir. Öyleyse secdede iken DUA’yı çoğaltın” 6

Bu, keremli bir Padişahın huzurunda bütün ihtiyacını dile getirdiğinde, ihtiyacının görüleceğine tam kanaat getiren bir miskin, ya da bir suçlunun takındığı bir tavır edası ile olmalıdır. Nitekim alemlerin efendisi (sav) secdelerini uzunca yapar ve böyle bir tavır içerisinde Rabbine DUA ederdi. Zaman zaman gözlerinden akan yaşlar yüzünde iz bırakır ve bazen de secde ettiği yeri ıslattığı için yüzünde eseri görülürdü.

İbn-i Abbas (ra)’dan rivayete göre şöyle demiştir:

وعن بن عباس أن النبي صلى الله عليه وسلم كشف الستارة ، والناس صفوف خلف أبي بكر . فقال: أيها الناس! إنه لم يبق من مبشرات النبوة إلا الرؤيا الصالحة يراها المسلم. أو ترى له. وإني نهيت أن أقرأ راكعا أو ساجدا. فأما الركوع فعظموا الرب فيه. وأما السجود فاجتهدوا في الدعاء . فقمن أن يستجاب لكم..

“Cemaat hz. Ebu Bekir’in ardında saf tutmuşlardı. Resulullah (sav) perdeyi açtı ve:

“Ey insanlar! Nübüvvet müjdelerinden müslümanın göreceği veyahut ona görülecek Salih rüyadan başka bir şey kalmadı. Ben rüku ve secde hallerinde okumaktan nehy olundum/yasaklandım. Rükuda Rabbinizi ta’zim edin/yüceltin ve secdelerde de DUA etmeye çalışın. Secdede yapacağınız dua, kabule şayandır/yakındır.” 7

Bundan anlaşılan odur ki, DUA’da ısrarlı olmak gerekir.

Ubade b. Samit (ra)’den rivayete göre Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur:

فعن عبادة بن الصامت رضي الله عنه أن الرسول صلى الله عليه و سلم قال: "ما على الأرض مسلم يدعو الله تعالى بدعوة إلا آتاه الله إياها أو صرف عنه من السوء مثلها ما لم يدع بإثم أو قطيعة رحم" فقال رجل من القوم: إذا نكثر؟ قال: "الله أكثر".. رواه الترمذي..

“Yeryüzünde herhangi bir Müslüman, günah işlemek ve akraba ile ilişki kesmek üzere olmaksızın her ne türlü DUA ederse, Allah o DUA’sında istediği şeyi kendisine verir veya giderilmesini istediği şeyi ondan giderir.” Bunun üzerine orada bulunanlardan biri:

“Öyleyse DUA’yı çoğaltırız” dedi. Resulullah (sav)’de:
“Allah’ın ikramı daha da çoktur buyurdu.” 8
Aişe (ra)’den rivayete göre Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur:

وعن عائشة رضي الله عنها قالت: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: إن الله يحب الملحين في الدعاء..

“Muhakkak ki cenabı Allah ısrarla DUA edenleri sever” 9

Allah teala kullarını DUA etmeye teşvik ettiği gibi, kullarının yalvarıp yakarmasını da, kendi şanına layık bir üslupla beğenmektedir. Nitekim: (مَا يَعْبَؤُا بِكُمْ رَبّى لَوْلاَ دُعَاؤُكُمْ..) “Eğer yalvarmanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin ki?” 10 ayetinde de bunu vurgulamıştır. Yani kulun değeri, yalvarıp-yakarmasındadır.

DUA Belanın Kaldırılmasında En Tesirli Etkenlerdendir

DUA, başa gelebilecek her türlü tehlike için bir kalkan hükmündedir. Kulun kalbinden yükselen ince bir feryat, zaman ve mekan sınırını aşarak, bir anda yüceler yücesi Mevla tealanın zatına ulaşır ve böylece alemleri yoktan var eden Allah (cc), kuluna olan merhameti ile o anlık ihtiyacını giderir. Bu yönüyle DUA etmek en akıllıca bir tedbir olmaktadır.
Konuyla İlgili Hadis-i;erifler

Abdullah ibn-i Ömer (ra)’den rivayete göre Resulullah (sav) efendimiz buyurdu ki:

عن عبد الله بن عمر رضي الله عنه قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: إن الدعاء ينفع مما نزل وما لم ينزل، فعليكم عباد الله بالدعاء.. رواه الترمذي وحسنه الألباني..

“Þüphesiz DUA, hem başa gelen ve hem de henüz gelmemiş olan şeylere faydalıdır” buyurdular. 11
Hadiste geçen: ‘Başa gelen şeylere’ fıkrası, inen bela veya çekilen sıkıntıyı kolaylaştırır, kişiye sabretmede başarı sağlar demektir. ‘Henüz gelmemiş olan belaya’ kısmında da, DUA eden kişi, Allah’a yakınlık elde ettiği için, belanın şerri üzerinden kalkar demektir. Yani belki bela gelebilir ama, kişiye şerri dokunmaz, demektir. Yahutta belanın tamamı veya bir kısmı o şahsın üzerinden kaldırılır.

Selman (ra)’den rivayete göre Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur:

عن سلمان قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: لا يرد القضاء إلا الدعاء، ولا يزيد في العمر إلا البر..
“Kazaya, duadan başka hiçbir şey mani olmaz. Ömrü de iyilik ve ihsandan başka hiçbir şey uzatmaz” 12

Bu konuda İmam Gazali’nin güzel bir yorumu vardır. Gazali buyurur ki: “İnsanın başına bir şeyin gelmesi mukadder ise, o mutlaka gelir. Ancak belanın reddedilmesi, rahmetin ele geçmesine DUA, bir sebep teşkil eder. Bu da yine Kaza ve Kaderin bazı kısımlarındandır. Tıpkı koruyucu bir kalkan gibi. Nasıl ki kalkan, gelecek herhangi bir silaha karşı kullanılan bir alet ise ve onunla korunulur ise, DUA da böyledir. Zira kalkanla korunmak imana aykırı olmadığı gibi, DUA ile de korunmayı istemek imana aykırı düşmez” 13
Ebu Hüreyre (ra)’den rivayete göre, Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur:

وعن أبي هريرة أن رسول الله قال من سرّه أن يستجيب الله له عند الشدائد والكرب، فليكثر الدعاء في الرخاء.. رواه الترمذي والحاكم..

“Sıkıntılı ve ızdıraplı anlarda DUA’sının Allah tarafından kabul edilmesi her kimi sevindirirse bolluk ve rahat zamanlarında DUA’sını çoğaltsın.” 14

DUA Edilecek Kıymetli Vakitler

DUA’nın makbul olduğu çeşitli zamanlar vardır ki bunlardan en etkilisi seher vaktinde yapılan dualardır. Gerek Peygamberler ve gerekse ümmetin önderleri bu vakitte bütün dileklerini Rablerine yöneltmişlerdir. Sebebi ise, Rabbimizin o vakitte özel bir alaka göstermesidir. Bu kıymetli vakitlerde mevlasına gönül yelkenlerini açanlar, gönüllerini Hak tealanın vereceği yüce bahşişlerle doldururlar.

Konuyla Alakalı Hadisler

Ebu Hüreyre (ra)’den rivayete göre Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
وعن أبي هريرة قال: قال رسول الله: ينزل الله تعالى كل ليلة الى سماء الدنيا حين يبقى ثلث الليل الأخير فيقول عز وجل: من يدعوني فأستجيب له، من يسألني فأعطيه، من يستغفرني فأغفر له.. متفق عليه..
“Rabbimiz (cc) her gecenin son üçte biri olduğu zaman, dünya semasına tecelli ederek: “Yok mu bana DUA eden, duasını kabul edeyim, yok mu herhangi bir dileği olan, dileğini vereyim, yok mu günahlarının bağışlanmasını dileyen, onu afvedeyim” buyurur. 15

NÜKTE: Þeyh Sadi (rh.a) bunu şu veciz sözleri ile açıklar:
“Bir kimse iki sabah bir padişahın hizmetinde bulunursa, üçüncü sabah padişahın ona lutufla bakması, ihsan ve yardımda bulunması hak olur.”
Ebu Ümame (ra)’den rivayet olunduğuna göre şöyle demiştir:

فعن أبي أمامة قال: قيل: يا رسول الله، أي الدعاء أسمع، قال: جوف الليل الآخر، ودبر الصلوات المكتوبات.. رواه الترمذي بسند صحيح..

“Resulullah (sav)’e: ‘Ey Allah’ın Resulü! Hangi DUA daha çabuk kabul edilir?’ diye soruldu. Resulullah (sav):

“Gecenin son kısmında ve Farz namazların ardında yapılan DUA’lar” 16 buyurdu.
Amr ibn-i Abese (ra)’den rivayete göre Resulullah (sav)’i şöyle derken işitmiştir:

فعن عمرو بن عبسة رضي الله عنه أنَّه سمع رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول: أقرب ما يكون الرب من العبد في جوف الليل الآخر، فإن استطعت أن تكون ممَّن يذكر الله في تلك الليلة فكن.. رواه الترمذي وصححه..
“Rabbin, kuluna en yakın olduğu vakit, gecenin son üçüncü bölümüdür. O vakitlerde Allah’ı zikredenlerden olmaya gücün yeterse, olmaya çalış” 17

DUA’nın En Çabuk Kabul Ediliş Formülü

Zaman zaman birbirimizi gördüğümüz zaman hep DUA isteriz. Ama gerçekten DUA ediyor muyuz? Nasılsın? Diye sorduğumuz kardeşimizin; ‘Sağlığına duacıyım’ dediğini duyarız. Acaba gerçekten mü’min kardeşimizin sağlığı için DUA etmekte miyiz? Ve bu DUA’nın Allah katında en makbul bir talep ve neticesinin de hemen hasıl olduğunu biliyor muyuz? Bu soruları sormaktaki maksadımız, birbirimize DUA etmenin ne kadar önemli olduğunu hatırlatmaktır.

Konuyla Alakalı Bir Hatıra

Bir hatıratımı sizlerle paylaşmak istiyorum: Diyanet İşleri Eski Müfettişlerinden yaşlı bir Hoca efendi, bir keresinde bu fakirden DUA istemişti. Ben de kendisine: ‘Hocam ne diye DUA edeyim?’ diye sordum. Bunun üzerine Hoca efendi elimden kuvvetlice tutarak: ‘Bu güne kadar kimden DUA istedimse, herkes diliyle dişinin arasında: -DUA’lar müşterek- gibi laflar eder. Ama görüyorum ki sen bana gerçekten DUA edeceksin’ dedi. Ben de: ‘Evet.. Gerçekten DUA edeceğim hocam’ dedim. Ve ömrünü ilme hizmete vermiş bu büyük insan benden şöyle DUA etmemi istedi: ‘DUA et ki, Allah şu hocayı hakiki bir mü’min etsin!..’ dedi. Ben de ellerimi açıp: ‘Allah’ım! Bu hocamızı hakiki bir mü’min eyle’ diye DUA ettim. Hoca efendi öyle minnettar oldu ki, gözleri cam gibi oluverdi.

Evet.. Değerli kardeşlerim, DUA’yı küçümsemeyelim. Bir zaman Yıldırım Akbulut başbakan olduğunda, gazeteler başbakanın annesi ile yaptıkları röportajdan bahsediyorlar ve başbakanın annesi şöyle diyordu: ‘Oğlum Yıldırım beni hiçbir zaman üzmedi. Ben de ona her zaman:

- “Oğlum Allah seni başbakan yapsın inşaallah” diye DUA ettim’ diyordu. Haberi efendi baba hazretleri okuyunca: ‘Annenin DUA’sı, bir insanı başbakan bile yapıyor’ diye hayretlerini dile getirmişti.

En çok kabul gören DUA günahsız ağızla yapılan DUA’dır. Bu ise, bir mü’mine gıyabında DUA etmektir. Zira mü’min diğer bir mü’mine DUA eder. Onun hakkında hiçbir menfaat gözetmeden DUA ettiği için onun adına günahsız bir ağızla DUA etmiş olur. Diğer kardeşi de ona o şekilde DUA eder ve böylece yapılan DUA’lar maksadına erişir. Yani kabul edilir.

Konuyla Alakalı Hadisler

Ümmü Derda (ra)’dan rivayete göre, Resulullah (sav) efendimiz buyurmuştur:
دعوة المسلم لأخيه بظهر الغيب مستجابة عند رأسه ملك موكل، كلما دعا لأخيه بخير، قال الملك الموكل به، آمين و لك بمثل..

“Bir müslümanın, bir din kardeşine gıyabında yaptığı DUA kabul olunur. Başında vazifeli bir melek vardır. Kardeşine hayır DUA’da bulunduğu vakit, bu melek: ‘AMİN’ der. Ve: ‘Senin için de bir misli olsun’ der.” 18 Hadisin Tirmizi’deki metninde hafif bir değişiklik var ki şöyledir:
إن أسرع الدعاء إجابةً دعوة غائب لغائب..

“En çok kabul edilen dua, din kardeşin gıyabında yapılan duadır” 19
Efendimiz (sav), Ömer (ra) umre yapmak üzere kendisinden müsaade almaya geldiğinde Resulullah (sav): (لا تنسانا يا أخي من دعائك) “Kardeşim bizi duandan unutma” diye kendisinden dua istemiştir. Hz. Ömer der ki: (كلمة ما يسرني أن لي بها الدنيا) “Bu, bir sözdür ki, bedelinde dünya verilseydi, o kadar sevinmezdim” buyurur. 20

Sonuç: Değerli kardeşlerim! Kabul olunacağına inanarak yaptığımız her bir DUA, mutlaka netice verir. Eğer netice alamıyorsak, mutlaka dilimizle kalbimiz arasındaki mesafede uzaklık var demektir. Bu durumda yine DUA’ya devam edeceğiz. Zira Allah teala ısrarla yapılan DUA’ları sevmektedir. Bu itibarla; Kime ellerimizi açtığımızı, O’ndan ne istediğimizi ve hangi vakitlerde isteyeceğimizi bilmeliyiz. Diğer bir husus: Takva kardeşlerimizden bizim için DUA etmelerini rica etmeliyiz. Din kardeşlerimiz için her gün muhtelif vakitlerde DUA etmeliyiz. Böylece umulur ki, bu şekilde amel edenlerin DUA’sı bize de ulaşır.
Bir önceki sohbette belirttiğimiz üzere Allah tealaya yalvarıp yakararak DUA etmek gerekiyor. Fasık kimseler DUA ettiklerinde Mevla onların sesini duymak istemezmiş. Bunun için de ne isterlerse verirmiş. Ama mü’min kimseler DUA ederken, biraz bekletirmiş. Çünkü Allah mü’minlerin yakarmasını severmiş. Allah’a sevdiği bir üslupla yaklaşmak isteyenler, hep bunu alışkanlık edinmişler ve sürekli yalvarıp yakararak O’na sığınmışlardır. Kimisi sık sık: ‘Aman.. el-Aman’ diye feryatlar koparır, kimisi bol bol istiğfar eder, kimisi gözyaşlarını sele verir, kimisi hıçkırıklara gömülür, kimisi kemal-i edeple kenara çekilerek sessizliğe bürünür. Bizler de bu Hak dostlarının sergilediği tavrı kendimize şiar edinelim. İstemekten çekinmeyelim. Israrlı olalım. Büyükler derler ki: ‘Allah ile beraber olduğunda Divane gibi ol.. Ama Resulullah (sav) ile beraber olduğunda ise, edepli ol’ demişlerdir. Yani Allah’ın huzurunda bir çocuk gibi ol. Fakat Þeriatın karşısında da edebini takın! İmanını koru. Farzlara riayet et. Haramlardan sakın. İslam ahlakı ile ahlaklan. Rabbim cümlemize rızasına muvafık olacak ameller işlemeyi nasip ve müyesser eylesin.

Dipnotlar
1-) Tac: c 5 s 199
2-) İbn-i Mace: c 10 hadis 3829
3-) Kur’an-ı Kerim Mü’min suresi ayet 60
4-) İbn-i Mace: c 10 hadis 3828
5-) Tirmizi: Tac c 5 s 200
6-) Sünen-i Ebi Davud c 2 s 33 hadis 875 müellif İmam Ebu Davud mütercim İbrahim Koçaşlı
7-) Sünen-i Ebi Davud c 2 s 33 hadis 876 müellif İmam Ebu Davud mütercim İbrahim Koçaşlı
8-) El-Camiu’t-Tirmizi: hadis 3573
9-) Medaricü’s-Salikiyn c 4 s 238 hadis 1528 müellif İzzeddin Belik Mütercimler: İbrahim Cücük, Vecdi Akyüz, Salim Öğüt
10-) Kur’an-ı Kerim Fürkan suresi ayet 77
11-) Tirmizi: Tac c 5 s 200
12-) Tirmizi: Tac c 5 s 201 hadis 352
13-) İhya-u Ulumiddin c 1 s 958 mütercim Ahmed Serdaroğlu
14-) Tirmizi: Tac c 5 s 199 hadis 348
15-) Buhari-Müslim Tac c 5 s 209
16-) Tirmizi Tac c 5 s 209
17-) Tirmizi Tac c 5 s 209
18-) Müslim-Ebu Davud Tac c 5 s 210
19-) Ebu Davud-Tirmizi: Tac c 5 s 211
20-) Ebu Davud-Tirmizi: Tac c 5 s 211
Report Spam   Logged
OTTOMAN
Hero Member
*****

Karma: +0/-1
Posts: 978



« Reply #14 on: November 14, 2010, 09:52:33 am »

Hazreti Fatih İstanbul'u fethettikten sonra, Avrupada fütuhata devam ediyordu. Bir seferinde Sırbistan hududuna gelmiş ve Sırbistan'ın fethi artık an meselesi idi. Sırp Kralı Brankoviç bir yanda Macaristan bir yanda da Türkler olduğu için arada zor durumda kalmıştı. Her iki büyük devletten birine sığınmak, ondan yardım istemek düşüncesiyle, her iki tarafa da elçiler gönderdi.
"Sırbistan elinize geçer ve burayı fethederseniz nasıl muamele edeceksiniz?" diye fikirlerini öğrenmek istedi.
Sırplılar ortodoks mezhebine mensup olduklarından, katolik Macar Kralı Hünyad tarafından şu cevabı aldı:
-Eğer Sırbistan bizim elimize geçer ve biz oraları istilâ edersek, bütün Sırplıları katolik edinceye kadar mücadele ederiz ve bütün kiliseleri yıkar, yerlerine katolik kilisesi inşa ederiz...

Fatih Sultan Mehmet Hazretlerine giden elçi şu cevapla dönmüştü:
-Biz Sırbistan'ı alırsak, İslâmiyetin Allah indinde tek din olduğunu ilân ederiz. Ve bu arada hiç kimseyi, kendi dininden dönmeye zorlamayız. İsteyen eski dininin icabı olan kiliseye gider, isteyen Allah indinde tek din olan İslâmiyeti seçer, dünya ve ahiret selâmetine kavuşur.
Report Spam   Logged
Pages: [1] 2   Go Up
  Print  
 
Jump to:  

Powered by EzPortal
Bookmark this site! | Upgrade This Forum
Free SMF Hosting - Create your own Forum

Powered by SMF | SMF © 2016, Simple Machines
Privacy Policy